yutar hücre, sinekyutan, yelyutan, külyutmaz
1. -i , -i , -i , -i , Ağızda bulunan bir şeyi yutağa geçirmek
2. Tam ve doğru söylememek
1. Bazı heceleri yutuyor.
1. Bazı heceleri yutuyor.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İnanmak, aldanmak, kanmak
1. Bize numara yapma, yutacak enayi değiliz.
1. Bize numara yapma, yutacak enayi değiliz.
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Söylemek istediği bir sözü kendini tutarak söylememek
5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İyice, eksiksiz olarak öğrenmek
1. Bazen üçer yüz sayfalık iki kitabı birden, yirmi dört saat zarfında hatmedip yuttuğu olurdu.
1. Bazen üçer yüz sayfalık iki kitabı birden, yirmi dört saat zarfında hatmedip yuttuğu olurdu.
6. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Işık, ses gücünü, parlaklığını azaltmak
1. Duvarlar bütün ışıkları yutuyor, halkın üstüne bir toprak rengi dökülüyor.
1. Duvarlar bütün ışıkları yutuyor, halkın üstüne bir toprak rengi dökülüyor.
7. teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , Dayanıp sesini çıkarmamak, katlanmak
1. Ben bu ağır sözleri yutmam.
1. Ben bu ağır sözleri yutmam.