1. -i , -i , -i , -i , Yenisiyle veya tazesiyle değiştirmek
1. Barmenle yardımcısı boşalan kadehleri tazeliyorlardı.
1. Barmenle yardımcısı boşalan kadehleri tazeliyorlardı.
2. Bazı yiyecekleri, bayatlamışken kaynatıp taze duruma getirmek
3. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Bir işi bir daha yapmak, tekrarlamak
1. Hoca bir kere daha tazeleyince harıl harıl yazmaya koyuldu.
1. Hoca bir kere daha tazeleyince harıl harıl yazmaya koyuldu.
4. nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , Unutulmuş bir duygu veya bir düşünceyi yeniden canlandırmak
1. Rica ederim, bu bahisleri açıp da dert tazeleme!
1. Rica ederim, bu bahisleri açıp da dert tazeleme!