taze


İlgili Kelimeler:

taze fasulye, tazekan, taze para, taze soğan, her dem taze, terütaze

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bozulmamış, bayatlamamış olan

Örnek:

1. Beyaz peyniri, ekmeğin taze kabuğuna sarıp ağzıma sokuyorum.

1. Beyaz peyniri, ekmeğin taze kabuğuna sarıp ağzıma sokuyorum.

2. Dinç, yıpranmamış, yorulmamış

Örnek:

1. Yüzü taze, taravetli ve güzeldi.

1. Yüzü taze, taravetli ve güzeldi.

3. Kuru olmayan, körpe, kuru karşıtı

Örnek:

1. Ağaçların taze yaprakları akşamın serinliğini emiyormuş gibi duruyordu.

1. Ağaçların taze yaprakları akşamın serinliğini emiyormuş gibi duruyordu.

4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yeni, zamanı geçmemiş

Örnek:

1. Orada okuduğum en taze havadis yirmi beş, otuz günlüktü.

1. Orada okuduğum en taze havadis yirmi beş, otuz günlüktü.

5. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , Genç kadın

Örnek:

1. Şu köşede çocuğuyla beraber bir taze oturuyor.

1. Şu köşede çocuğuyla beraber bir taze oturuyor.


Lisan : Farsça tāze

Telaffuz : ta:ze