1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bir şeyin aslına benzetilerek yapılan, düzme, düzmece
1. Köylü kadınlar boyunlarında sıra sıra sahte altınlar... taşırlardı.
1. Köylü kadınlar boyunlarında sıra sıra sahte altınlar... taşırlardı.
2. Uydurma
3. Gerçek olmayan, yalancı
1. Edebiyat dünyamız tereciye tere satmaya kalkışan sahte şöhretlere, üçkâğıtçılara kısa bir zaman için katlanıyor.
1. Edebiyat dünyamız tereciye tere satmaya kalkışan sahte şöhretlere, üçkâğıtçılara kısa bir zaman için katlanıyor.
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Yapmacık
1. Öteki çocuklar mum kesilmişler, sahte bir sessizlikle sahte bir hamaratlık gösterisi içinde birer disiplin modeli olmuşlardı.
1. Öteki çocuklar mum kesilmişler, sahte bir sessizlikle sahte bir hamaratlık gösterisi içinde birer disiplin modeli olmuşlardı.
Lisan : Farsça sāḫte