1. -den , -den , -den , -den , Gaz veya sıvılar bir yerden basınç etkisiyle yukarıya doğru birdenbire ve hızla çıkmak
1. Suya en başköşeyi ayırmalarının nedeni de iyi suyun, hemen hemen memleketimizin dört bucağından fışkırmasıdır.
1. Suya en başköşeyi ayırmalarının nedeni de iyi suyun, hemen hemen memleketimizin dört bucağından fışkırmasıdır.
2. Bitkiler toplu hâlde, gür olarak yetişmek
1. Kaldırım taşları arasından fışkırmış otların bütün sokağı bürüyeceği muhakkak!
1. Kaldırım taşları arasından fışkırmış otların bütün sokağı bürüyeceği muhakkak!
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir şey bir yerde bol bol görülmek
1. Ölümsüzlerden fışkıran ışık, karanlıkları bir anda dağıttı.
1. Ölümsüzlerden fışkıran ışık, karanlıkları bir anda dağıttı.