1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bir görevde uzun süre kalıp o işe emeği geçmiş olan (kimse)
1. Ertesi sabah bahçede gezinirken Mehmet, emektar azaplarından birini gördü.
1. Ertesi sabah bahçede gezinirken Mehmet, emektar azaplarından birini gördü.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Çok kullanılmış, eski
1. Emektar makinenin tozlarını silip masaya yerleşmeye karar verdim.
1. Emektar makinenin tozlarını silip masaya yerleşmeye karar verdim.
Lisan : Türkçe emek + Farsça -dār