vurdumduymaz
1. -i , -i , -i , -i , Bilgi almak, öğrenmek, haber almak
1. Bir köylüden burada avlandığınızı duydum.
1. Bir köylüden burada avlandığınızı duydum.
2. İşitmek, ses almak
1. Çamaşırcı Fatma kadın annemin duymayan kulaklarına yalvarıyor.
1. Çamaşırcı Fatma kadın annemin duymayan kulaklarına yalvarıyor.
3. Dokunma, koklama vb. duyularla algılamak, hissetmek
1. Yüzme denilen mucizeyi ancak beş altı sene sonra avuçlarımızın içinde duyabilecektik.
1. Yüzme denilen mucizeyi ancak beş altı sene sonra avuçlarımızın içinde duyabilecektik.
4. Nesnelere dokunmakla onların sıcaklık, soğukluk, sertlik, ağırlık, hareket vb. fizik durumlarından bilgi edinmek, hissetmek
1. Elimin üzerinde bir böceğin gezdiğini duydum.
1. Elimin üzerinde bir böceğin gezdiğini duydum.
5. nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , Sezmek, fark etmek, hissetmek
1. Güzel olmasın fakat ruhu olsun, bir şey duysun.
1. Güzel olmasın fakat ruhu olsun, bir şey duysun.