durulmak

fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Duru duruma gelmek

Örnek:

1. Akmayan su, kımıldanmayan, olduğu yerde bir çukurun içinde pıhtılaşan, ağırlaşan durgun ve durulmuş su ölümü hatırlatır bana.

1. Akmayan su, kımıldanmayan, olduğu yerde bir çukurun içinde pıhtılaşan, ağırlaşan durgun ve durulmuş su ölümü hatırlatır bana.

2. Gürültü, kımıldanış, karışıklık, yağış, yel dinmek, sükûn bulmak

Örnek:

1. Dışarıda nemli bir rüzgâr esiyordu, dalgalar durulmamış, yalnız biraz ağırlaşmıştı.

1. Dışarıda nemli bir rüzgâr esiyordu, dalgalar durulmamış, yalnız biraz ağırlaşmıştı.

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Sakinleşmek

Örnek:

1. Hüdai ile olan anlaşmazlıklar durulacak gibi değildi.

1. Hüdai ile olan anlaşmazlıklar durulacak gibi değildi.