dolgun maaş, dolgun ücret, etine dolgun
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Dolarak biçimi yuvarlaklaşmış
1. Dolgun yastık.
1. Dolgun yastık.
2. Balıketinde
1. Dolgun karnını güçlükle taşıyan genç bir kadın gelip oturdu.
1. Dolgun karnını güçlükle taşıyan genç bir kadın gelip oturdu.
3. Çok, bol, fazla, yüksek (ücret, para vb.)
1. İlk işi babasını memnun etmek için ona dolgun bir maaşa geçtiğini yazmak olmuş.
1. İlk işi babasını memnun etmek için ona dolgun bir maaşa geçtiğini yazmak olmuş.
4. Şişkin
1. Sigaradan sararmış dişleriyle dolgun dudaklarını kemiriyor.
1. Sigaradan sararmış dişleriyle dolgun dudaklarını kemiriyor.
5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Öfke, kızgınlık, kırgınlık vb. duygularla dolu
1. Müftüye karşı adamakıllı dolgundu.
1. Müftüye karşı adamakıllı dolgundu.