doldurboşalt
1. -i , -i , -i , -i , Dolmasını sağlamak, dolu duruma getirmek
1. Bunu bilmek içimi kederle dolduruyordu.
1. Bunu bilmek içimi kederle dolduruyordu.
2. Araç deposunu akaryakıtla tamamen dolu duruma getirmek
3. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Ateşli silahların içine mermi sürmek
1. İki tabanca getirdiler, takır takır doldurdular.
1. İki tabanca getirdiler, takır takır doldurdular.
4. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Bildirge, çizelge, fiş vb. basılı kâğıtların boş yerlerini tamamlamak
1. Osmanlı tabiiyetini haiz Müslim diye, yol tezkeresi doldururlardı.
1. Osmanlı tabiiyetini haiz Müslim diye, yol tezkeresi doldururlardı.
5. Yaşını, yılını bitirmek
1. Yirmi yaşını dolduralı bir iki seneden fazla olmamıştı.
1. Yirmi yaşını dolduralı bir iki seneden fazla olmamıştı.
6. Ses, koku yayılıp kaplamak
1. Odanın içini kızarmış bir ekmek kokusu doldurmuştu.
1. Odanın içini kızarmış bir ekmek kokusu doldurmuştu.
7. Belirli bir süreyi kaplamak, almak
1. Balıkçılara yardım etmek bütün zamanını doldurmayınca kentin içerilerine, gecekondu mahallelerine gitti.
1. Balıkçılara yardım etmek bütün zamanını doldurmayınca kentin içerilerine, gecekondu mahallelerine gitti.
8. -le , -le , mecaz , mecaz , -le , -le , mecaz , mecaz , Canlılık kazandırmak
1. Evi sade sesiyle değil vücudu ile de doldurdu.
1. Evi sade sesiyle değil vücudu ile de doldurdu.
9. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Birini, başkası için kötü düşünecek bir duruma getirmek
1. Ah, biliyorum, biliyorum seni o gece doldurdular.
1. Ah, biliyorum, biliyorum seni o gece doldurdular.