dolaşık

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Karışık (saç, ip vb.)

Örnek:

1. Bir buğday benizli zülfü dolaşık / Gitme diye beni yolda eğler var

1. Bir buğday benizli zülfü dolaşık / Gitme diye beni yolda eğler var

2. Dolaşarak giden (yol)

Örnek:

1. Tozlu ve dolaşık yollar üzerinde saatlerce taban tepmiş.

1. Tozlu ve dolaşık yollar üzerinde saatlerce taban tepmiş.

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Kolay çözülmeyecek veya içinden çıkılmayacak derecede karışık

Örnek:

1. Birtakım dolaşık işleri yüzünden istifasını verip çekildi.

1. Birtakım dolaşık işleri yüzünden istifasını verip çekildi.

4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Amacını doğrudan doğruya değil de dolayısıyla sezdiren

Örnek:

1. Dolaşık ve tutuk bir dille, yarı anlaşılır yarı anlaşılmaz cümleler mırıldanmaya başladı.

1. Dolaşık ve tutuk bir dille, yarı anlaşılır yarı anlaşılmaz cümleler mırıldanmaya başladı.