döküntü

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dökülmüş, saçılmış şeyler

Örnek:

1. Onlar kendi küfleri, kendi yırtık pırtıkları, kendi döküntüleriyle yaşayabiliyorlar.

1. Onlar kendi küfleri, kendi yırtık pırtıkları, kendi döküntüleriyle yaşayabiliyorlar.

2. Bir topluluktan geri kalmış kimseler

3. Bozuntu

4. Deniz yüzüne yakın, üzerinde dalgaların çatladığı kaya kümesi

5. Kâğıtçılıkta üretimin herhangi bir safhasında ıskartaya çıkan, genellikle tekrar hamur durumuna getirilen, yaş ve kuru biçimleri olan kâğıt veya karton artığı

6. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Değersiz, bayağı, ayaktakımından olan kimse

Örnek:

1. Meşrutiyete uygun yönetim, yurt hainlerinin döküntüleriyle kurulamaz.

1. Meşrutiyete uygun yönetim, yurt hainlerinin döküntüleriyle kurulamaz.

7. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , İşe yaramayan, değersiz, kötü, berbat

Örnek:

1. Şoföre önce kentin en döküntü mahallelerinin adını söylediler.

1. Şoföre önce kentin en döküntü mahallelerinin adını söylediler.

8. tıp , tıp , tıp , tıp , Bazı hastalıklarda görülen çıban, leke, uçuk, kızarıklık vb. belirti

9. coğrafya , coğrafya , coğrafya , coğrafya , Parçalanan taşların yamaç aşağı kayması, yuvarlanması, etekte birikmesiyle oluşan yer