cılız

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çok zayıf ve güçsüz, eneze, nahif

Örnek:

1. Hanın sahibi cılız bir adamdı.

1. Hanın sahibi cılız bir adamdı.

2. Güçsüz, sönük (ışık)

Örnek:

1. Ambarda, tavana tutturulmuş cılız ışıklar, arada sönecekmiş gibi pırpırlanıyordu.

1. Ambarda, tavana tutturulmuş cılız ışıklar, arada sönecekmiş gibi pırpırlanıyordu.

3. İnce

Örnek:

1. Bir zamanlar asma köprünün bulunduğu yerde şimdi cılız bir halat vardı.

1. Bir zamanlar asma köprünün bulunduğu yerde şimdi cılız bir halat vardı.

4. Basit, değersiz, önemsiz

Örnek:

1. Mimaride cılız eserler vücuda geliyordu.

1. Mimaride cılız eserler vücuda geliyordu.

5. zarf , zarf , zarf , zarf , Güçsüz bir biçimde

Örnek:

1. Üçüncü kez aynı cümleyi söylüyordu ama şimdi çok daha cılız çıkmıştı sesi.

1. Üçüncü kez aynı cümleyi söylüyordu ama şimdi çok daha cılız çıkmıştı sesi.