Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
dayanmak fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -e , -e , Bir yere yaslanmak, kendini dayamak

Örnek:

1. Odalardan birinde köşeye dayanmış bir adam, sanki sızmış gibi görünüyor.

1. Odalardan birinde köşeye dayanmış bir adam, sanki sızmış gibi görünüyor.

2. Bir şeyin üzerinde kurulmuş olmak

Örnek:

1. Karşılıklı bilmece sormaya dayanan seyirlik oyunlar da vardır.

1. Karşılıklı bilmece sormaya dayanan seyirlik oyunlar da vardır.

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Zarar görmemek, varlığını korumak, hasar görmemek

Örnek:

1. Bu gemi fırtınaya iyi dayanır.

1. Bu gemi fırtınaya iyi dayanır.

4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Varmak, ulaşmak

Örnek:

1. Bu haber ortalığa yayılır yayılmaz banknotlarını kapan bankaya dayanıyor.

1. Bu haber ortalığa yayılır yayılmaz banknotlarını kapan bankaya dayanıyor.

5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bütün gücünü kullanarak bir işi yapmak

Örnek:

1. İki genç, kırarcasına küreklere dayandılar.

1. İki genç, kırarcasına küreklere dayandılar.

6. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir iş sonunda birinin veya bir şeyin üzerinde kalmak

Örnek:

1. Bu proje sonunda bize dayanacak.

1. Bu proje sonunda bize dayanacak.

7. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Birinden, bir şeyden güç almak, güvenmek, istinat etmek

Örnek:

1. Laikliği korumak için kanun kuvvetine mi, eğitim ve telkin kuvvetine mi dayanmalıyız?

1. Laikliği korumak için kanun kuvvetine mi, eğitim ve telkin kuvvetine mi dayanmalıyız?

8. nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , Uzun süre kullanılmaya uygun olmak

Örnek:

1. Bu kumaş çok dayandı.

1. Bu kumaş çok dayandı.

9. nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , Tutunmak, karşı durmak, karşı koymak, mukavemet etmek

Örnek:

1. Merkezde Akhisar'ın, Bergama'nın da henüz dayandığını öğrendiler.

1. Merkezde Akhisar'ın, Bergama'nın da henüz dayandığını öğrendiler.

10. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Yetişmek, yeter olmak

11. nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , Güç bir duruma katlanmak, çekmek, sabretmek, tahammül etmek

Örnek:

1. Kazılmış mezarın önüne geldiklerinde daha fazla dayanamayıp oracığa çöktü.

1. Kazılmış mezarın önüne geldiklerinde daha fazla dayanamayıp oracığa çöktü.


dayantı
Anlamı:

1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Dayanıklık


dayatabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dayatabilmek işi


dayatabilmek fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Dayatma ihtimali veya imkânı bulunmak

Örnek:

1. İlle gideceğim diye dayatabilirdim belki, izin de çıkabilirdi belki ama dayatmadım.

1. İlle gideceğim diye dayatabilirdim belki, izin de çıkabilirdi belki ama dayatmadım.

2. Dayatmaya gücü yetmek


dayatılabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dayatılabilmek işi


dayatılabilmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Dayatılma ihtimali veya imkânı bulunmak


dayatılış
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dayatılma işi


dayatılma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dayatılmak işi


dayatılmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Dayatma işine konu olmak

Örnek:

1. Hepimiz bize dayatılan yabancı bir üslupla konuşmaya boyun eğeceğiz.

1. Hepimiz bize dayatılan yabancı bir üslupla konuşmaya boyun eğeceğiz.


dayatış
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dayatma işi


dayatışma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kendi isteğinde inatlaşma

Örnek:

1. Büyükler arasında daha fazla çocuk inadına benzer bir dayatışma idi.

1. Büyükler arasında daha fazla çocuk inadına benzer bir dayatışma idi.


dayatışmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kendi istek ve arzuları doğrultusunda ısrar etmek, inatlaşmak


dayatıverme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dayatıvermek işi


dayatıvermek fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Ansızın veya çabucak dayatmak


Telaffuz : dayatı'vermek

dayatma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dayatmak işi

Örnek:

1. Motorlu birlikler bu memleketi, hiçbir dayatmaya uğramaksızın işgal ediverince hayretten donakaldı.

1. Motorlu birlikler bu memleketi, hiçbir dayatmaya uğramaksızın işgal ediverince hayretten donakaldı.


dayatmacı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , İstediğini yaptırmada baskı uygulayan, direten, empoze eden

Örnek:

1. Dayatmacı politika izlemek.

1. Dayatmacı politika izlemek.


dayatmacılık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dayatmacı olma durumu


dayatmak fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Dayama işini yaptırmak

2. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kendi istediğini yaptırmakta direnmek

Örnek:

1. Ertesi gün dayattı, ben onu almam diye.

1. Ertesi gün dayattı, ben onu almam diye.

3. -e , -e , -e , -e , Başkasının isteğine karşı koymak

Örnek:

1. Cem dayattı ve bu rolü asla kabul etmeyeceğini kati bir dille bildirdi.

1. Cem dayattı ve bu rolü asla kabul etmeyeceğini kati bir dille bildirdi.

4. Bir şeyi zorla kabul ettirmek, empoze etmek


dayattırma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dayattırmak işi


dayattırmak fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Dayatma işini yaptırmak


dayayabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dayayabilmek işi


dayayabilmek fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Dayama ihtimali veya imkânı bulunmak


dayayıp döşemek
Anlamı:

1. evi, odayı mobilya vb. ile döşemek

Örnek:

1. Karyolalar, koltuklar, kanepelerle dayayıp döşemek lazım.

1. Karyolalar, koltuklar, kanepelerle dayayıp döşemek lazım.


dayayış
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dayama işi

Örnek:

1. Bu kadının başını bahriye neferinin göğsüne öyle dayayışı var ki pek hoşuma gidiyor.

1. Bu kadının başını bahriye neferinin göğsüne öyle dayayışı var ki pek hoşuma gidiyor.


dayayıverme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dayayıvermek işi