Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
davacı olmak
Anlamı:

1. dava etmek


davacılık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Davacı olma durumu


davacın kadı olursa yardımcın Allah olsun
Anlamı:

1. `seni yargılayacak kişi, senden davacı olan kişi ise elbette kendisini haklı çıkaracak ve sana ağır ceza verecektir` anlamında kullanılan bir söz


davalaşma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Davalaşmak durumu


davalaşmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Birbiri aleyhinde mahkemeye başvurmak


davalı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , hukuk , hukuk , sıfat , sıfat , hukuk , hukuk , Dava edilen (kimse), müddeialeyh

2. Davası olan (kimse)

Örnek:

1. Mübaşir ilk duruşmanın davacı ve davalısını çağırıyordu.

1. Mübaşir ilk duruşmanın davacı ve davalısını çağırıyordu.

3. Dava konusu olan

Örnek:

1. Bu ev davalıdır.

1. Bu ev davalıdır.


davalık
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Davayı gerektiren

2. Dava konusu olan


davalılık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Davalı olma durumu


davar

İlgili Kelimeler:

karadavar

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Koyun ve keçiye verilen ortak ad

Örnek:

1. Evin önünde birkaç davar geviş getiriyordu.

1. Evin önünde birkaç davar geviş getiriyordu.

2. Koyun veya keçi sürüsü

Örnek:

1. Çoban davarı yaymaya götürdü.

1. Çoban davarı yaymaya götürdü.


davar gütmek
Anlamı:

1. sürüyü otlatmak, korumak ve gerektiğinde süt sağmak

Örnek:

1. Davar güden, tarlaya bakan, odun kesmeye giden hep benim.

1. Davar güden, tarlaya bakan, odun kesmeye giden hep benim.

2. argo , argo , argo , argo , işe yaramayan, aptal veya acemi insanları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak


davasını gütmek
Anlamı:

1. sürekli olarak bir konuyu savunmak veya gündemde tutmak

Örnek:

1. Bütün edebiyatım, Tanin gazetesinin cumartesi sayılarında garpçılık davasını gütmekle geçiyor.

1. Bütün edebiyatım, Tanin gazetesinin cumartesi sayılarında garpçılık davasını gütmekle geçiyor.


davaya bakmak
Anlamı:

1. açılan davayı incelemek, araştırmak ve sonuçlandırmak

Örnek:

1. Hiçbir mahkeme görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.

1. Hiçbir mahkeme görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.


davet

İlgili Kelimeler:

davetname

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Çağrı, çağırma

2. Yemekli toplantı

Örnek:

1. Davet günü bir de baktım seninki elini kolunu sallaya sallaya yapayalnız teşrif buyurdular.

1. Davet günü bir de baktım seninki elini kolunu sallaya sallaya yapayalnız teşrif buyurdular.


Lisan : Arapça daʿvet

Telaffuz : da:vet

davet etmek
Anlamı:

1. çağırmak

Örnek:

1. Bir bakanmışım gibi beni kürsüye davet etti.

1. Bir bakanmışım gibi beni kürsüye davet etti.

2. birinin bir şeye uymasını istemek

Örnek:

1. Kimin kimi istifaya davet edeceğini pek yakında gösterecekti.

1. Kimin kimi istifaya davet edeceğini pek yakında gösterecekti.

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , yol açmak

Örnek:

1. Hastalığı davet ediyor.

1. Hastalığı davet ediyor.


davet olunmak
Anlamı:

1. çağrılmak

Örnek:

1. Neyse, sofraya davet olunduk.

1. Neyse, sofraya davet olunduk.


davetçi
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Çağrıda bulunan kimse, çağrıcı

Örnek:

1. Müezzin denen o ilahi davetçilerin ezan seslerine...

1. Müezzin denen o ilahi davetçilerin ezan seslerine...


davetçilik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Davetçi olma durumu


davete icabet etmek
Anlamı:

1. çağrılı olduğu yere gitmek

Örnek:

1. Fakat kâbus içinde bunalmış bir kimse gibi bir türlü bu davete icabet edemez.

1. Fakat kâbus içinde bunalmış bir kimse gibi bir türlü bu davete icabet edemez.


davetiye
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Bir toplantıya, bir yere çağırmak üzere düzenlenen davet yazısı, çağrılık

Örnek:

1. Kapıda gülümseyen bir zat davetiye kontrol ediyor.

1. Kapıda gülümseyen bir zat davetiye kontrol ediyor.


Lisan : Arapça daʿvetiyye

Telaffuz : da:vetiye

davetkâr
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çekici, cazibeli (bakış, davranış vb.)

Örnek:

1. Yanımdan geçerken bir tuhaf baktı / Arzulu ve davetkârdı mutlak

1. Yanımdan geçerken bir tuhaf baktı / Arzulu ve davetkârdı mutlak


Lisan : Arapça daʿvet + Farsça -kār

Telaffuz : da:vetkâr

davetkârlık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Davetkâr olma durumu


davetli
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Çağrılı

Örnek:

1. Saat kaçtı bilmiyorum, lambalar söndü / Anladım ki davetliler evlere döndü

1. Saat kaçtı bilmiyorum, lambalar söndü / Anladım ki davetliler evlere döndü


davetname
Anlamı:

1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Yasal bir iş için gönderilen davetiye


Lisan : Arapça daʿvet + Farsça nāme

Telaffuz : da:vetna:me

davetsiz
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çağrılmayan

2. zarf , zarf , zarf , zarf , Çağrılmaksızın, çağrılmadan


davetsiz gelen döşeksiz oturur
Anlamı:

1. `çağrılmadan bir yere giden kimse iyi bir ağırlanma beklememelidir` anlamında kullanılan bir söz