92406 kayıt bulundu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Çakılır gibi olmak
Telaffuz : çakıla'yazmak
1. isim , isim , isim , isim , Bir çarkın yalnız bir yöne doğru işlemesine yol verip tersine dönmesini önleyen veya değirmen, su dolabı vb. makinelerin işleyişini çıkardığı sesle kontrole yarayan parça
2. Elde çevrildikçe gürültülü ses çıkaran, değirmi biçiminde bir çocuk oyuncağı
3. Koyunların kuyrukları altındaki kıllara yapışıp kuruyan pislik
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Sürtünen, yuvarlanan çakıl taşları gibi ses çıkarmak
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çivi, kazık vb. bir şeyle tutturulmuş
1. Duvara çakılı büyük rakkaslı saati tamire götüren hademe, Reşat'ın omzuna adamakıllı bindirmiş.
1. Duvara çakılı büyük rakkaslı saati tamire götüren hademe, Reşat'ın omzuna adamakıllı bindirmiş.
2. Çakılmış, bir şeye bağlı
1. Genç kadın, forsaların çakılı bulunduğu oturak dairesini görmeyi merak ediyordu.
1. Genç kadın, forsaların çakılı bulunduğu oturak dairesini görmeyi merak ediyordu.
3. Yeri değişmez, sabit
1. Gülnaz için için ağlıyor, gözleri hep öyle döşemeye çakılı.
1. Gülnaz için için ağlıyor, gözleri hep öyle döşemeye çakılı.
1. yerini veya biçimini değiştirmeden durmak
2. iz bırakmak
1. O günkü sözleri çakılı kaldı bende.
1. O günkü sözleri çakılı kaldı bende.
1. bir yerde uzun süre hareketsiz kalmak
1. Bir arıza yapsa araba çakılıp kalacağız.
1. Bir arıza yapsa araba çakılıp kalacağız.
1. -e , -e , nesnesiz , nesnesiz , -e , -e , nesnesiz , nesnesiz , Çabucak veya ansızın çakılmak
Telaffuz : çakılı'vermek
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çakılı olan
1. Kumsal topraktan, dibi çakıllı suya girdi.
1. Kumsal topraktan, dibi çakıllı suya girdi.
1. -e , -e , -e , -e , Çakma işine konu olmak
1. Çift kanatlı orta kapısını kapatan mücevher gibi süslü küçük mandal yerine bir çivi çakılmıştı.
1. Çift kanatlı orta kapısını kapatan mücevher gibi süslü küçük mandal yerine bir çivi çakılmıştı.
2. Hızla düşüp saplanmak
1. Uçak dağa çakıldı.
1. Uçak dağa çakıldı.
3. nesnesiz , nesnesiz , argo , argo , nesnesiz , nesnesiz , argo , argo , Ortaya çıkmak, farkına varılmak, anlaşılmak
1. isim , isim , isim , isim , Şimşek çakması, parlaması
1. Alanları düşüncenin çakıntılarıyla aydınlanan kent / Genişletti varoşlarını genç ordularıyla eylemin
1. Alanları düşüncenin çakıntılarıyla aydınlanan kent / Genişletti varoşlarını genç ordularıyla eylemin
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Ani buluş, düşünce, beklenmeyen söz veya davranış
1. Sarhoşun bazı sevimli buluşları, delinin beklenmedik çakıntıları olabilir.
1. Sarhoşun bazı sevimli buluşları, delinin beklenmedik çakıntıları olabilir.
çakır ayaz, çakır çukur, çakırdiken, çakırdoğan, çakırkanat, çakırkeyif, çakır pençe
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Açık mavi, hareli ela (göz)
1. Soluk esmer renkli, çakır gözlü, ağır tavırlı, az konuşur bir delikanlıydı.
1. Soluk esmer renkli, çakır gözlü, ağır tavırlı, az konuşur bir delikanlıydı.
2. isim , isim , isim , isim , Çakırdoğan