92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , isim , isim , Zorbaca davranışta bulunma, müstebitlik
1. Her davranışının, her sözünün altında bir zorbalık yattığı görülür.
1. Her davranışının, her sözünün altında bir zorbalık yattığı görülür.
1. zorba gibi davranmak
1. Makinist zorbalık etti, beni Eşref Efendi'nin elinden aldı.
1. Makinist zorbalık etti, beni Eşref Efendi'nin elinden aldı.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Biraz zor
2. zarf , zarf , zarf , zarf , (zo'rca) Zor bir biçimde
1. Şişman zat, kapıdan biraz zorca sığarak Galip'in yanına geldi.
1. Şişman zat, kapıdan biraz zorca sığarak Galip'in yanına geldi.
1. isim , isim , ruh bilimi , ruh bilimi , isim , isim , ruh bilimi , ruh bilimi , Kişinin eğilimi ve isteğine uymayan iş ve davranışlara zorlanması veya bu özellikteki davranışları göstermesi
1. sıfat , sıfat , ruh bilimi , ruh bilimi , sıfat , sıfat , ruh bilimi , ruh bilimi , Davranışları uygunsuz ve yersiz olmasına karşın bunları yapmak için önüne geçilmez bir zorgu duyan (kimse)
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Zor kullanarak, cebren, zecren, metazori
1. Ekrem'i zorla yatıştırıp bizim eve götürdüm.
1. Ekrem'i zorla yatıştırıp bizim eve götürdüm.
2. İstemeyerek, isteksiz olarak, zoraki
1. Adama beş lira verdik, zorla başımızdan savdık.
1. Adama beş lira verdik, zorla başımızdan savdık.
Telaffuz : zo'rla
1. `kişiye, beğenmediği şey zorla beğendirilemez` anlamında kullanılan bir söz
2. `bir iş insana zor kullanılarak yaptırılamaz` anlamında kullanılan bir söz
1. isim , isim , isim , isim , Zorlamak işi, zecir
1. İlk gençliğimin en büyük sıkıntısı bu şiir zorlamasıdır.
1. İlk gençliğimin en büyük sıkıntısı bu şiir zorlamasıdır.
2. tıp , tıp , tıp , tıp , Özellikle oynaklarda ara keseciklerinin fıtığı olarak beliren, bir organın zorlanmış olmasıyla ortaya çıkan aksaklık veya bozukluk
3. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Zorlanarak sağlanan, cebrî
1. Melodram ile vodvilin temelde eş yapıda, zorlama türler olduğunu yazar durmadan.
1. Melodram ile vodvilin temelde eş yapıda, zorlama türler olduğunu yazar durmadan.
4. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , İçten gelmeyen
1. -i , -i , -i , -i , Birine bir şey yaptırmak amacıyla güç kullanmak, boyun eğdirmeye çalışmak, zor kullanmak, mecbur etmek
1. Bir realite hissi ile değil, bir tarih hissi ile kendimizi zorluyorduk.
1. Bir realite hissi ile değil, bir tarih hissi ile kendimizi zorluyorduk.
2. Açılması, kırılması, sökülmesi gereken şeyler için güç kullanmak
1. Gece kapıyı zorlamışlar.
1. Gece kapıyı zorlamışlar.
3. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Üstelemek, ısrar etmek
1. Bütün köylü zorladı da bu sefer izin alabildi.
1. Bütün köylü zorladı da bu sefer izin alabildi.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kolay, içten
1. Akıcı, zorlamasız, açık anlatımlı bir üslubu vardı.
1. Akıcı, zorlamasız, açık anlatımlı bir üslubu vardı.
1. -e , -e , -e , -e , Zorlama işi yapılmak
1. Oturduğu yerde uzun uzun düşünmesine rağmen karar vermekte zorlanıyordu.
1. Oturduğu yerde uzun uzun düşünmesine rağmen karar vermekte zorlanıyordu.
1. isim , isim , isim , isim , Zorlaştırmak işi
1. Bu yaşamı zorlaştırmaya kalkışması daha da haksız olur.
1. Bu yaşamı zorlaştırmaya kalkışması daha da haksız olur.
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Zorlama ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Zorlamaya gücü yetmek
1. Konferansların parasını önceden vermeye beni kim zorlayabilir.
1. Konferansların parasını önceden vermeye beni kim zorlayabilir.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Güçlü, kuvvetli, şiddetli
1. Zorlu bir yağmur.
1. Zorlu bir yağmur.
2. Tuttuğunu koparan, baskı yapabilecek ölçüde güçlü (kimse)
1. Ne zorlu bir amir olduğunu daha ilk gününden belli etti.
1. Ne zorlu bir amir olduğunu daha ilk gününden belli etti.
3. Zor, güç yapılan
1. Millî Mücadele'nin bazı zorlu safhalarında onun âdeta, işlere seyirci kalır gibi bir kayıtsız, ilgisiz duruşu olurdu ki...
1. Millî Mücadele'nin bazı zorlu safhalarında onun âdeta, işlere seyirci kalır gibi bir kayıtsız, ilgisiz duruşu olurdu ki...
4. Zorbalık yapan
geçim zorluğu
1. isim , isim , isim , isim , Sıkıntı veya güçlükle yapılma durumu, zor olma, güçlük, zahmet
1. Seyfi, zorluk karşısında kalırsa birini yakalayıp silah atmadan buraya dönecek.
1. Seyfi, zorluk karşısında kalırsa birini yakalayıp silah atmadan buraya dönecek.
1. bir şeyin yapılmasını engellemek için çeşitli sorunlar yaratmak
1. Bir dedektif bürosu açmış, hükûmet zorluk çıkardığından kapatmıştı.
1. Bir dedektif bürosu açmış, hükûmet zorluk çıkardığından kapatmıştı.