92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , isim , isim , `Zonklamak` anlamındaki zonk zonk atmak, `vücudun bir yeri çok zonklamak` anlamındaki zonk zonk zonklamak deyimlerinde geçer
1. Sağ koluma bir ok saplanmıştı sanki, bir yerden bir sinir zonk zonk atıyordu.
1. Sağ koluma bir ok saplanmıştı sanki, bir yerden bir sinir zonk zonk atıyordu.
1. isim , isim , isim , isim , Zonklamak işi
1. Sabahleyin uyanır uyanmaz, ani bir diş zonklaması gibi bir şey duydum içimde.
1. Sabahleyin uyanır uyanmaz, ani bir diş zonklaması gibi bir şey duydum içimde.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Vücudun bir yeri nabız atışı gibi, kesik kesik ağrımak veya sancımak
1. Dişlerini sıkmış, şakakları zonkluyor, alnında yağlı ve kınalı ter damlacıkları.
1. Dişlerini sıkmış, şakakları zonkluyor, alnında yağlı ve kınalı ter damlacıkları.
1. -i , -i , -i , -i , Zonklamasına yol açmak, zonklamasına sebep olmak
1. Yeri göğü zonklatarak tepeden aşağı yürüdü.
1. Yeri göğü zonklatarak tepeden aşağı yürüdü.
1. isim , isim , isim , isim , Hayvan bilimci
Lisan : Fransızca zoologue
Telaffuz : l ince okunur
1. isim , isim , isim , isim , Hayvan bilimi
Lisan : Fransızca zoologie
Telaffuz : l ince okunur
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Hayvan bilimsel
Lisan : Fransızca zoologique
Telaffuz : l ince okunur
1. isim , isim , biyoloji , biyoloji , isim , isim , biyoloji , biyoloji , Suda yaşayan mantarlarda ve su yosunlarında bulunan, selüloz zardan yoksun, üzerindeki iki veya daha çok titrek tüyle hareket eden üreme hücresi
Lisan : Fransızca zoospor
1. isim , isim , isim , isim , Evcil hayvanları üretme ve yetiştirme bilimi
Lisan : Fransızca zootechnie
zor alım, zor bela, zoru zoruna, zar zor, idrar zoru, sidik zoru
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Sıkıntı veya güçlükle yapılan, kolay karşıtı
1. Sabır güzel, faydalı fakat zor şeydir.
1. Sabır güzel, faydalı fakat zor şeydir.
2. isim , isim , isim , isim , Sıkıntı, güçlük, rahatsızlık
1. Dün gece bütün sinirlerimi bir kâbus işkencesinin zoru altına koyan buhranlı saatler yaşadım.
1. Dün gece bütün sinirlerimi bir kâbus işkencesinin zoru altına koyan buhranlı saatler yaşadım.
3. isim , isim , isim , isim , Yüküm, mecburiyet
1. Artık kızının evinde kalışının zordan olduğunu biliyordu.
1. Artık kızının evinde kalışının zordan olduğunu biliyordu.
4. isim , isim , isim , isim , Baskı
1. Hocaların zoru ile çıkarılmış olan bu kanun yürümedi.
1. Hocaların zoru ile çıkarılmış olan bu kanun yürümedi.
5. zarf , zarf , zarf , zarf , Güçlükle
1. El ele vermiş polisler kaldırımlardan taşan halk kitlesini zor zapt ediyorlardı.
1. El ele vermiş polisler kaldırımlardan taşan halk kitlesini zor zapt ediyorlardı.
6. ünlem , ünlem , ünlem , ünlem , `Yapamazsın` anlamında kullanılan bir söz
Lisan : Farsça zūr
1. isim , isim , hukuk , hukuk , isim , isim , hukuk , hukuk , İşlenen bir suç karşılığı olarak suçlunun malının bütünü veya bir bölümü üstündeki mülkiyetine son verilmesi ve bu mülkiyetin bir başka kuruluşa devredilmesi, müsadere
2. eskimiş , eskimiş , eskimiş , eskimiş , Tanzimattan önce herhangi bir kişiye ait mallara padişah adına el konulması, müsadere
1. zarf , zarf , mecaz , mecaz , zarf , zarf , mecaz , mecaz , Güçlükle
1. Gömleğinden çıkardığı çuvala cesedi soktuktan sonra zor bela evine kadar taşıdı.
1. Gömleğinden çıkardığı çuvala cesedi soktuktan sonra zor bela evine kadar taşıdı.
1. bir işin yapılması birine güç gelmek
1. Ama sevdiğimiz insanın acı çekmesini seyretmek, ölüm acısından çok daha zor gelmiştir bana.
1. Ama sevdiğimiz insanın acı çekmesini seyretmek, ölüm acısından çok daha zor gelmiştir bana.
1. hile, güç kullanarak düzenlenen oyun boşa çıkarıldığında söylenen bir söz
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , İstemeyerek yapılan
1. Sinirli ve zoraki bir gülüşle güldü.
1. Sinirli ve zoraki bir gülüşle güldü.
2. zarf , zarf , zarf , zarf , İstemeye istemeye, istemeyerek, zorla
1. Pek çok okuyucum bunu zoraki okumuştur.
1. Pek çok okuyucum bunu zoraki okumuştur.
Lisan : Farsça zūr + Yunanca
Telaffuz : zora:ki
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Gücüne güvenerek hükmü altında bulunanlara söz hakkı ve davranış özgürlüğü tanımayan (kimse), müstebit, mütegallibe, despot, diktatör
Lisan : Farsça zūrbāz