Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
zıvanadan çıkarmak
Anlamı:

1. sinirlendirmek, öfkelendirmek

Örnek:

1. Herhangi bir hastada aldığı tedbirlere rağmen beklediği sonucun doğmaması onu zıvanadan çıkarırdı.

1. Herhangi bir hastada aldığı tedbirlere rağmen beklediği sonucun doğmaması onu zıvanadan çıkarırdı.


Ön Takı : (birini)

zıvanadan çıkmak
Anlamı:

1. çok sinirlenmek, öfkelenmek

Örnek:

1. Dürdane Hanım'ın aşkı seni zıvanadan büsbütün çıkarmış.

1. Dürdane Hanım'ın aşkı seni zıvanadan büsbütün çıkarmış.

2. aklını yitirmek, çılgın gibi davranmak

Örnek:

1. Kaç zamandır zaten bir acayipleşen oğlanın artık adamakıllı zıvanadan çıktığına hükmediyorlardı.

1. Kaç zamandır zaten bir acayipleşen oğlanın artık adamakıllı zıvanadan çıktığına hükmediyorlardı.

3. denetlenemez duruma gelmek

Örnek:

1. Bu iş zıvanadan çıktı.

1. Bu iş zıvanadan çıktı.


zıvanalı

İlgili Kelimeler:

zıvanalı sigara, zıvanalı vida

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Zıvanası olan


zıvanalı sigara
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Bir ucunda kartondan zıvana bulunan sigara

2. argo , argo , argo , argo , İçinde esrar bulunan sigara


zıvanalı vida
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Zıvanası olan vida

Örnek:

1. Bunlar birer karış uzunluğunda üç para çubuğun zıvanalı vidalarla birbirlerine eklenmelerinden meydana gelir.

1. Bunlar birer karış uzunluğunda üç para çubuğun zıvanalı vidalarla birbirlerine eklenmelerinden meydana gelir.


zıvanasız
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Zıvanası olmayan

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Kaçık


zivircik
Anlamı:

1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Akdeniz bölgesinde yetişen, 100-300 santimetre yüksekliğinde, kuvvetli kokulu bir çalı (Anagyris foetida)


ziya
Anlamı:

1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Işık

Örnek:

1. Dışarıda, batmış güneşin bıraktığı ziya artık fersizleşiyor.

1. Dışarıda, batmış güneşin bıraktığı ziya artık fersizleşiyor.


Lisan : Arapça żiyāʾ

Telaffuz : ziya:

ziyadar
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Işıklı


Lisan : Arapça żiyāʾ + Farsça -dār

Telaffuz : ziya:dar

ziyade
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Çok, daha çok, daha fazla

Örnek:

1. Çirkin bana kurban, ben de güzele / Can sever güzeli, maldan ziyade

1. Çirkin bana kurban, ben de güzele / Can sever güzeli, maldan ziyade


Lisan : Arapça ziyāde

Telaffuz : ziya:de

ziyade olsun!
Anlamı:

1. yemekte bulunanlara veya yemeğe buyurun diyenlere `artsın, çoğalsın` anlamında söylenen bir nezaket sözü


ziyadeleşme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Çoğalma


ziyadeleşmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Çoğalmak

Örnek:

1. Birkaç ay devam eden bu ani hastalık alınan birçok tıbbi tedbirlere rağmen gittikçe ziyadeleşiyordu.

1. Birkaç ay devam eden bu ani hastalık alınan birçok tıbbi tedbirlere rağmen gittikçe ziyadeleşiyordu.


ziyadeleştirme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Çoğaltma


ziyadeleştirmek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Çoğaltmak


ziyadesiyle
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Fazlasıyla


Telaffuz : ziya:desi'yle

ziyafet
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Eğlenmek veya bir olayı kutlamak amacıyla birçok kimsenin bir araya gelerek yedikleri yemek, şölen, toy (II)

Örnek:

1. Padişahın bu ziyafetlere bazen cesim saltanat kayıkları ile de geldiği olurdu.

1. Padişahın bu ziyafetlere bazen cesim saltanat kayıkları ile de geldiği olurdu.


Lisan : Arapça żiyāfet

Telaffuz : ziya:fet

ziyafet çekmek (veya vermek)
Anlamı:

1. konukları yemekli ağırlamak

Örnek:

1. O gece telgrafçı, gümrükçü, liman çavuşu, müdür beye bir ziyafet vermek istemişlerdi.

1. O gece telgrafçı, gümrükçü, liman çavuşu, müdür beye bir ziyafet vermek istemişlerdi.


ziyalı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Işıklı


ziyan

İlgili Kelimeler:

akıllara ziyan, akla ziyan

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Zarar

Örnek:

1. Ziyanımız, ölçülere sığmayacak kadar büyüktür.

1. Ziyanımız, ölçülere sığmayacak kadar büyüktür.


Lisan : Farsça ziyān

Telaffuz : ziya:nı

ziyan etmek
Anlamı:

1. yersiz, boş yere harcamak

Örnek:

1. Ah budala kız gençliğinin kıymetini bilmiyorsun, güzelliğini ziyan ediyorsun

1. Ah budala kız gençliğinin kıymetini bilmiyorsun, güzelliğini ziyan ediyorsun

2. zarara uğratmak


ziyan olmak
Anlamı:

1. boşuna harcanmak, zarar görmek

Örnek:

1. Bu fennî ihmal yüzünden Hacer'in çocuğu ziyan oldu.

1. Bu fennî ihmal yüzünden Hacer'in çocuğu ziyan oldu.


ziyan zebil olmak
Anlamı:

1. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , boşuna, boş yere harcanmak


ziyanı yok
Anlamı:

1. özür dileyenlere karşılık olarak bağışlandığını, olayın pek önemli olmadığını bildirmek için söylenen bir söz

Örnek:

1. Biraz çabuk işe girişmiş olacağız ama ziyanı yok, diye düşündü.

1. Biraz çabuk işe girişmiş olacağız ama ziyanı yok, diye düşündü.


ziyankâr
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Sürekli zarar veren veya zarar vermeyi huy edinmiş olan

Örnek:

1. Nevi şahsına münhasır bir ziyankâr hırsız, iki üç günde bir eve giriyor.

1. Nevi şahsına münhasır bir ziyankâr hırsız, iki üç günde bir eve giriyor.


Lisan : Farsça ziyānkār