Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
zat işleri
Anlamı:

1. isim , isim , hukuk , hukuk , isim , isim , hukuk , hukuk , Özlük işleri


zata mahsus
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kişiye özel


zaten
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Doğrusu, doğrusunu isterseniz, esasen, zati

Örnek:

1. Şehir son elli yılda zaten mahşerleşmişti.

1. Şehir son elli yılda zaten mahşerleşmişti.


Lisan : Arapça ẕāten

Telaffuz : za:ten

zati
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Zaten

Örnek:

1. Ben zati çarpılmışım, beni bırak da söyle bakalım, nasıl gideceksin dağın tepesindeki köye?

1. Ben zati çarpılmışım, beni bırak da söyle bakalım, nasıl gideceksin dağın tepesindeki köye?


Telaffuz : za:ti

zatî
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Kendine özgü, kişiye ilişkin, kişisel, özel

Örnek:

1. Zatî eşya.

1. Zatî eşya.

2. felsefe , felsefe , felsefe , felsefe , Özünlü


Lisan : Arapça ẕātī

Telaffuz : za:ti:

zatıalileri
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , `Saygın bir kişi olan siz` anlamında kullanılan bir söz

2. `Saygın bir kişi olan o` anlamında kullanılan bir söz


Telaffuz : za:tıa:lileri

zatıaliniz
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , `Saygın bir kişi olan siz` anlamında kullanılan bir söz

Örnek:

1. İyi amma zatıaliniz kapıya geldiği zaman beni sormadınız.

1. İyi amma zatıaliniz kapıya geldiği zaman beni sormadınız.


Telaffuz : za:tıa:liniz

zatülcenp
Anlamı:

1. isim , isim , tıp , tıp , isim , isim , tıp , tıp , Göğüs sancısı, ateş, titreme, öksürük vb. belirtilerle ortaya çıkan akciğer zarı yangısı, satlıcan


Lisan : Arapça ẕātu'l-cenb

Telaffuz : za:tülcenp

Zatülkürsi
Anlamı:

1. isim , isim , gök bilimi , gök bilimi , isim , isim , gök bilimi , gök bilimi , Altıkardeş


Özel: Evet

Lisan : Arapça ẕātu'l-kursī

Telaffuz : za:tülkürsi:

zatürre
Anlamı:

1. isim , isim , tıp , tıp , isim , isim , tıp , tıp , Ateş, öksürük ve balgamla beliren, tehlikeli bir akciğer hastalığı, batar


Lisan : Arapça ẕātu'r-riʾe

Telaffuz : za:türre

zavallı
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Acınacak kadar kötü durumda bulunan

Örnek:

1. Zavallı hekim kendisine zorla yutturulan afyonların tesiriyle yığıldığı yerden bir daha kalkamadı.

1. Zavallı hekim kendisine zorla yutturulan afyonların tesiriyle yığıldığı yerden bir daha kalkamadı.

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Gücü bir şeye yetmeyen, âciz

Örnek:

1. Bunu idrak etmekten o kadar zavallı ve biçareydi ki.

1. Bunu idrak etmekten o kadar zavallı ve biçareydi ki.


Telaffuz : za'vallı

zavallılık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Zavallı olma durumu


zaviye
Anlamı:

1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Köşe

Örnek:

1. Dipteki zaviyeden içeriye doğru veranda şeklinde bir girinti yapıp salonun cumba köşesine dayanır.

1. Dipteki zaviyeden içeriye doğru veranda şeklinde bir girinti yapıp salonun cumba köşesine dayanır.

2. din bilgisi , din bilgisi , din bilgisi , din bilgisi , Küçük tekke

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Anlayış, görüş, bakış açısı

Örnek:

1. Herkes etrafındakilere hususi bir zaviyeden, sırf kendi görüşüyle bakıyor.

1. Herkes etrafındakilere hususi bir zaviyeden, sırf kendi görüşüyle bakıyor.

4. matematik , matematik , matematik , matematik , Açı


Lisan : Arapça zāviyye

Telaffuz : za:viye

zaviyevi
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Açısal


Telaffuz : za:viyevi:

zayi
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kaybolma, yitme

2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Kayıp

3. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Yok olmuş, elden çıkmış, mahvolmuş

4. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , İşe yaramayan, yararsız, boş


Lisan : Arapça żāyiʿ

Telaffuz : za:yi:

zayi etmek
Anlamı:

1. yitirmek, kaybetmek


zayi olmak
Anlamı:

1. yitmek, kaybolmak


zayiat
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yitikler, kayıplar


Lisan : Arapça żāyiʿāt

Telaffuz : za:yia:tı

zayiat vermek
Anlamı:

1. kayba uğramak, zarar ziyan görmek

Örnek:

1. Akvaryumdaki balıklar da büyük zayiat verdiler zamanla.

1. Akvaryumdaki balıklar da büyük zayiat verdiler zamanla.


zayiçe
Anlamı:

1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Yıldızların, belli bir zamandaki yerlerini, durumlarını gösteren çizelge


Lisan : Farsça zāyiçe

Telaffuz : za:yiçe

zayiçesine bakmak
Anlamı:

1. bir inanışa göre, yıldızlara bakarak birinin gelecekteki talihini anlamak


Ön Takı : (birinin)

zayıf

İlgili Kelimeler:

zayıf nahif, zayıf sesli, sinirleri zayıf

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Eti, yağı az olan, sıska, cılız, arık (insan veya hayvan)

Örnek:

1. Uzun boylu, zayıf, ellilik bir hanım.

1. Uzun boylu, zayıf, ellilik bir hanım.

2. Görevini yapacak yeterli gücü olmayan

Örnek:

1. Zayıf bir ordu. Gözleri zayıf.

1. Zayıf bir ordu. Gözleri zayıf.

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Sağlamlığı, dayanıklılığı olmayan

Örnek:

1. Zayıf bir yapı.

1. Zayıf bir yapı.

4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Önemli, güvenilir olmayan

Örnek:

1. Zayıf bir bilgi.

1. Zayıf bir bilgi.

5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Çok az

Örnek:

1. Zayıf bir ihtimal.

1. Zayıf bir ihtimal.

6. Enerjisi, etkisi, yoğunluğu az olan

Örnek:

1. Radyoda uzak bir istasyonun zayıf sesini duydu. Zayıf ışık.

1. Radyoda uzak bir istasyonun zayıf sesini duydu. Zayıf ışık.

7. isim , isim , isim , isim , Başarısızlığı gösteren not

8. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bilgi yönünden yeterli olmayan, yeteneksiz

Örnek:

1. Zayıf bir öğretmen.

1. Zayıf bir öğretmen.

9. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Kişilik ve ruhsal yönden gereği kadar güçlü olmayan

Örnek:

1. Zayıf ve uydurma bir âşık bu cevaba karşı perişan olurdu.

1. Zayıf ve uydurma bir âşık bu cevaba karşı perişan olurdu.


Lisan : Arapça żaʿīf

zayıf düşmek
Anlamı:

1. zayıflamak

Örnek:

1. Ne yiyip içiyorsun? Zayıf düşmekten korkmuyor musun?

1. Ne yiyip içiyorsun? Zayıf düşmekten korkmuyor musun?

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , güçsüzleşmek

Örnek:

1. Fakat aldıkları yerlerin ahalisini Türkleştiremediklerinden bu büyüklük onların zayıf düşmelerine sebep olmuş.

1. Fakat aldıkları yerlerin ahalisini Türkleştiremediklerinden bu büyüklük onların zayıf düşmelerine sebep olmuş.


zayıf nahif
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çok zayıf


zayıf sesli
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Sesi pek duyulmayan