92406 kayıt bulundu.
1. kötülük etmek
1. Bu davaya zarar verecek ihtiyarları ortadan kaldırmaya çalışmaktadır.
1. Bu davaya zarar verecek ihtiyarları ortadan kaldırmaya çalışmaktadır.
2. birinin parasal kayba uğramasına sebep olmak
1. özür dileyenlere karşılık olarak bağışlandığını, olayın pek önemli olmadığını bildirmek için söylenen bir söz
1. Dürbünleri mi kırdınız, zararı yok, hiç zararı yok.
1. Dürbünleri mi kırdınız, zararı yok, hiç zararı yok.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Zarar ederek
1. Zararına sattılar.
1. Zararına sattılar.
zararlıkıran
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Zarar veren, zararı dokunan, dokuncalı, muzır, tahripkâr
1. Kanun ancak topluma zararlı olan şeyleri yasaklayabilir.
1. Kanun ancak topluma zararlı olan şeyleri yasaklayabilir.
1. bir işin sonunda değerli sanılan bazı şeyleri yitirmek
2. zarar etmek
1. Bu kitap, kendi ağırlığında altınla dahi satılsa satan yine zararlı çıkar.
1. Bu kitap, kendi ağırlığında altınla dahi satılsa satan yine zararlı çıkar.
1. isim , isim , isim , isim , Bitkilerin sağlıklı biçimde gelişmelerini engelleyen böcek, kurt vb. canlıları yok eden tarım ilacı
Telaffuz : zararlı'kıran
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Bitkilerin sağlıklı biçimde gelişmelerini engelleyen böcek, kurt vb. canlılara verilen genel ad
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Zarar vermeyen, zararı dokunmayan, dokuncasız, ziyansız
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Oldukça iyi, ziyansız
1. Bakkaldan turşu, portakal aldırdım. Az sonra zararsız bir masa düzülüverdi.
1. Bakkaldan turşu, portakal aldırdım. Az sonra zararsız bir masa düzülüverdi.
zarf-fiil, zarf-fiil grubu, zarf tümleci, astarlı zarf, pekiştirmeli zarf, türemiş zarf, yalın zarf, gösterme zarfı, mekân zarfı, soru zarfı, yer zarfı, yön zarfı, zaman zarfı, bağlama zarf-fiili
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Kap, kılıf, sarma
2. İçine mektup veya başka kâğıtlar konulan kâğıttan kese
1. Bir sabah kahvaltımı yaparken bana gösterişli bir zarf getirdiler.
1. Bir sabah kahvaltımı yaparken bana gösterişli bir zarf getirdiler.
3. İçine fincan veya bardak oturtulan metal kap
1. Kenarları ezik, bir çift altın kahve fincanı zarfını elinde evirir çevirirdi.
1. Kenarları ezik, bir çift altın kahve fincanı zarfını elinde evirir çevirirdi.
4. dil bilgisi , dil bilgisi , dil bilgisi , dil bilgisi , Bir fiilin, bir sıfatın veya bir zarfın anlamını zaman, yer, ölçü, nitelik, soru kavramları bakımından etkileyen kelime, belirteç
1. Dil bilgisinden zarfları anlatırken öğretmen birden bağırmaya başladı.
1. Dil bilgisinden zarfları anlatırken öğretmen birden bağırmaya başladı.
Lisan : Arapça ẓarf
zarf-fiil grubu
1. isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , Zarf olarak kullanılan fiil soyundan kelime, ulaç, durum ulacı, bağ-anlam_fiil, sıla sıygası
1. Koşarak geldi. Düşünmeden söyledi.
1. Koşarak geldi. Düşünmeden söyledi.
1. isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , Birden fazla kelimeden oluşan zarf-fiil
1. dolandırıcı zarf vb. kullanarak bir tür para sızdırmak veya çarpmak
2. karşısındakinin gerçek duygu ve düşüncelerini öğrenmek için kasıtlı olarak uygun sözler söylemek veya bazı davranışlarda bulunmak
1. isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , Yüklemi anlam açısından belirten, niteleyen kelime grubu
1. isim , isim , isim , isim , Tenha bir yolda yere içi doluymuş gibi görünen zarf veya cüzdan bırakan, sonra da bunları bulup alan kimseyi suçlayarak, tehdit ederek para sızdıran dolandırıcı, papelci
2. Sokaklarda iskambil kâğıtlarıyla halkı dolandıran bir tür dolandırıcı, papelci
1. isim , isim , isim , isim , Zarfçının yaptığı iş, papelcilik
2. Sokaklarda iskambil kâğıtlarıyla halkı dolandırma, papelcilik
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Belli bir sürede, belli bir süre içinde
1. Bu zaman zarfında çoktan yerleşmiş, iyi kötü bir düzen kurmuş olmalıydım.
1. Bu zaman zarfında çoktan yerleşmiş, iyi kötü bir düzen kurmuş olmalıydım.