Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
açmak fiil

İlgili Kelimeler:

yivaçar

Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek

Örnek:

1. Kapıyı açıp içeri giriyorum.

1. Kapıyı açıp içeri giriyorum.

2. Engeli kaldırmak

Örnek:

1. Karla kapanan yolu açmak.

1. Karla kapanan yolu açmak.

3. Sarılmış, katlanmış, örtülmüş veya iliklenmiş olan şeyleri bu durumdan kurtarmak

Örnek:

1. Kadın hamalı dışarı çıkardı, sonra çantasını açıp birkaç lira çıkardı.

1. Kadın hamalı dışarı çıkardı, sonra çantasını açıp birkaç lira çıkardı.

4. Bir şeyi, bir yeri oyarak veya kazarak çukur, delik oluşturmak

5. Tıkalı bir şeyi bu durumdan kurtarmak

Örnek:

1. Su borusunu açmak.

1. Su borusunu açmak.

6. Alanını genişletmek

Örnek:

1. Anıtın çevresini açmak.

1. Anıtın çevresini açmak.

7. Birbirinden uzaklaştırmak

Örnek:

1. Kollarını açtı.

1. Kollarını açtı.

8. Yarmak

Örnek:

1. Çıbanı açmak.

1. Çıbanı açmak.

9. Düğümü veya dolaşmış bir şeyi bu durumdan kurtarmak

Örnek:

1. Yumağı açmak.

1. Yumağı açmak.

10. Bir toplantıyı, etkinliği başlatmak

11. Bir kuruluşu, bir iş yerini işler duruma getirmek

12. Bir aygıtı, bir düzeneği çalıştırmak

Örnek:

1. Dönüş yolunda radyoyu açtık.

1. Dönüş yolunda radyoyu açtık.

13. Alışverişi başlatmak

Örnek:

1. Bakan, tütün piyasasını açtı.

1. Bakan, tütün piyasasını açtı.

14. Rengin koyuluğunu azaltmak

Örnek:

1. Bu boyayı biraz daha açmalı.

1. Bu boyayı biraz daha açmalı.

15. Yakışmak, güzel göstermek

Örnek:

1. Bu renk odayı açtı.

1. Bu renk odayı açtı.

16. Ferahlık vermek

17. Beğenmek

Örnek:

1. Burası beni açmadı, başka yere gidelim.

1. Burası beni açmadı, başka yere gidelim.

18. Bir konu ile ilgili konuşmak

19. Avunmak veya danışmak üzere söylemek, içini dökmek

Örnek:

1. Size derdimi açmaya geldim.

1. Size derdimi açmaya geldim.

20. Satranç, poker vb. oyunları başlatmak

21. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Yapmak, düzenlemek

Örnek:

1. Sınav açmak.

1. Sınav açmak.

22. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Ayırmak, tahsis etmek

Örnek:

1. Senin için üst katta bir oda açtık.

1. Senin için üst katta bir oda açtık.

23. Görünür duruma getirmek

Örnek:

1. Kollarını, göğsünü açmış.

1. Kollarını, göğsünü açmış.

24. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Bulutların dağılmasıyla gökyüzü aydınlanmak

Örnek:

1. Hava açtı.

1. Hava açtı.

25. nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , nesnesiz , nesnesiz , mecaz , mecaz , Geçit sağlamak

Örnek:

1. İki oda arasına kapı açtık.

1. İki oda arasına kapı açtık.

26. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Sıkılganlığını, utangaçlığını gidermek

Örnek:

1. Öğretmen sürekli konuşuyor, öğrenciyi açmak istiyordu.

1. Öğretmen sürekli konuşuyor, öğrenciyi açmak istiyordu.

27. eskimiş , eskimiş , eskimiş , eskimiş , Savaşla almak, fethetmek


açmalık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Kiri çıkarmak veya eşyayı iyice temizlemek için kullanılan her türlü madde


açmaz

İlgili Kelimeler:

açmaz düğümü, açmaz halatı

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Satranç oyununda şahı koruyan taşlardan birinin yerinden oynatılamaması durumu

2. Tuluatta karşısındakine bir nükte veya tekerleme söyleme kolaylığını veren söz

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İçinden zor çıkılır durum


açmaz düğümü
Anlamı:

1. isim , isim , denizcilik , denizcilik , isim , isim , denizcilik , denizcilik , Bir halatın iki ucunu birbirinin üzerinden geçirerek açılmayacakları bir biçimde atılan düğüm


açmaz halatı
Anlamı:

1. isim , isim , denizcilik , denizcilik , isim , isim , denizcilik , denizcilik , Gemilerin limana bağlanması ve sahilden esecek rüzgârla rıhtımdan uzaklaşmaması için baş, kıç çizgisine dikey olarak bağlanan kısa halat


açmaza düşmek
Anlamı:

1. içinden çıkılması güç durumda kalmak


açmaza getirmek (veya düşürmek)
Anlamı:

1. düzen, hile yapmak, bir kimseyi oyuna getirmek, zor duruma sokmak


açmazlık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Açmaz olma durumu

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Ağzı sıkı olma durumu


açtı ağzını, yumdu gözünü
Anlamı:

1. `öfkelenerek veya kızarak ağır sözler söyledi` anlamında kullanılan bir söz

Örnek:

1. Hele bir defasında, mutlaka artık nişanlım işte budur diye ensesinden öpüverdiğim bir kızın annesi açtı ağzını, yumdu gözünü.

1. Hele bir defasında, mutlaka artık nişanlım işte budur diye ensesinden öpüverdiğim bir kızın annesi açtı ağzını, yumdu gözünü.


açtırabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Açtırabilmek işi


açtırabilmek fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Açmasını veya açılmasını sağlamak

2. Açtırmaya becerisi bulunmak


açtırılma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Açtırılmak işi


açtırılmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Açtırma işi yaptırılmak


açtırış
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Açtırma işi


açtırma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Açtırmak işi


açtırma ağzımı
Anlamı:

1. `kötü bir söz söylememe fırsat verme` anlamında kullanılan bir söz


açtırma kutuyu, söyletme kötüyü
Anlamı:

1. `kendin hakkındaki kötü düşüncelerimi veya bildiklerimi bana söyletme` anlamında kullanılan bir söz


açtırmak fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Açma işini yaptırmak

Örnek:

1. Züğürtlükten, telefonumuz kesildi mi ona bir selam yollar açtırırdık.

1. Züğürtlükten, telefonumuz kesildi mi ona bir selam yollar açtırırdık.


acube
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Tuhaf kimse

Örnek:

1. Mahallede acubelerin diline düşmekten korkuyorum.

1. Mahallede acubelerin diline düşmekten korkuyorum.

2. Tuhaf, alışılmadık, garip şey


Lisan : Arapça uʿcūbe

Telaffuz : acu:be

acul
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Aceleci

Örnek:

1. Acul bir adam.

1. Acul bir adam.

2. Hızlı, çabuk

Örnek:

1. Geç vakit dönen zengin ve ecnebi kumarcıların acul arabalarını duymuyor.

1. Geç vakit dönen zengin ve ecnebi kumarcıların acul arabalarını duymuyor.


Lisan : Arapça ʿacūl

Telaffuz : l ince okunur

aculluk
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Acul olma durumu


acun
Anlamı:

1. isim , isim , gök bilimi , gök bilimi , coğrafya , coğrafya , isim , isim , gök bilimi , gök bilimi , coğrafya , coğrafya , Dünya


acur
Anlamı:

1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Kabakgillerden, kabuğu çizgili ve tüylü, yeşil veya sarımtırak, üzeri yeşil lekeli, irice bir meyve (Cucumis flexuosus)


acuze
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Huysuz, yaşlı kadın

Örnek:

1. Korkunç bir acuze onu kucaklamaya çalışıyordu.

1. Korkunç bir acuze onu kucaklamaya çalışıyordu.


Lisan : Arapça ʿacūze

Telaffuz : acu:ze

acve
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Medine'de yetişen, koyu renkli, tombul çekirdekli iyi cins bir tür hurma


Lisan : Arapça ʿacve