92406 kayıt bulundu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Tümör durumuna gelmek, tümörlenmek
1. isim , isim , isim , isim , Toprak parçası, toprak seti, yığını
1. Tarla tumpu yumuşak / Benim yârim bir uşak
1. Tarla tumpu yumuşak / Benim yârim bir uşak
Lisan : Ermenice
1. isim , isim , isim , isim , Küçük tepe, tüm (II), tümbek
1. Sazlarla, kamışlarla örtülü bir tümseği atladım. Kıyıdayım.
1. Sazlarla, kamışlarla örtülü bir tümseği atladım. Kıyıdayım.
2. Çıkıntılı yer, kabarıklık, şişkinlik
1. Bu uzun hayalden birdenbire önümde bir tümsek beni uyandırdı.
1. Bu uzun hayalden birdenbire önümde bir tümsek beni uyandırdı.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Tümsek durumuna gelmek, tümselmek
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Tümseği olan
2. matematik , matematik , fizik , fizik , matematik , matematik , fizik , fizik , Dışbükey
1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Papağan, kartal vb. kuşların kemerli gagası
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Gösteriş, debdebe
2. Gerekli olmadığı hâlde kulağa hoş gelen, gösterişli kelimeler kullanma
Lisan : Farsça ṭumṭurāḳ
1. vurgulamak, önemini belirtmek, etkili olmasını sağlamak
1. Hecelerimiz de telaffuzda tumturak yapmak için lastik gibi çekilir.
1. Hecelerimiz de telaffuzda tumturak yapmak için lastik gibi çekilir.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Anlama bir şey katmayan, bir anlam bildirmeyen ancak kulağa hoş gelen, gösterişli
1. Yüzlerce garson ve aşçı, adları tumturaklı aşlar pişiriyorlardı.
1. Yüzlerce garson ve aşçı, adları tumturaklı aşlar pişiriyorlardı.
1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Bağırsakların iç yüzeylerinde bulunan pürtüklerin adı
tun tun
1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Gizli yer, köşe bucak
Lisan : Farsça tūn
tünaydın, gün tün eşitliği
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Gece
1. gizlice kaybolmak
1. Duyarlığı hastalık derecesinde yüksek, gerçekle bağlantısı zayıf, ürkek bir çocuktu İhsan, kavgadan gürültüden tun tun kaçıyordu.
1. Duyarlığı hastalık derecesinde yüksek, gerçekle bağlantısı zayıf, ürkek bir çocuktu İhsan, kavgadan gürültüden tun tun kaçıyordu.
1. ünlem , ünlem , ünlem , ünlem , Öğleden akşama kadar geçen süre içinde karşılaşıldığında kullanılan bir selamlama sözü
tunç bilekli, tunç kafiye
1. isim , isim , isim , isim , Koyu kızıl renkte olan, bakır, çinko ve kalay alaşımı, bronz
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bu alaşımdan yapılan
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Kolu, bileği çok güçlü
1. isim , isim , edebiyat , edebiyat , isim , isim , edebiyat , edebiyat , Dize sonundaki kelimelerin son harfleri arasında üç sesten fazla ses benzeşmesiyle veya biri diğerinin içinde bir kelime oluşturacak tarzda yapılan uyak
1. isim , isim , isim , isim , Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri
Özel: Evet
Telaffuz : tu'nceli