92406 kayıt bulundu.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Acayip
1. Nahit'in onda hiç görmediği bir tuhaf hâli vardı.
1. Nahit'in onda hiç görmediği bir tuhaf hâli vardı.
2. Şaşılacak, garip
3. Güldürücü
1. Kibirli, alıngan olmayan, tuhaf ve nükteli bir adammış.
1. Kibirli, alıngan olmayan, tuhaf ve nükteli bir adammış.
4. Gülünç
1. Bu kıyafetle tuhaf oluyorsun.
1. Bu kıyafetle tuhaf oluyorsun.
5. Anlaşılmaz
1. Tuhaf çocuk, günü gününe uymuyor.
1. Tuhaf çocuk, günü gününe uymuyor.
6. ünlem , ünlem , ünlem , ünlem , Şaşılan bir şey karşısında söylenen söz
1. Tuhaf! Her yerde olduğunun aksine, burada şehirden uzaklaştıkça binaların güzelliği artıyor.
1. Tuhaf! Her yerde olduğunun aksine, burada şehirden uzaklaştıkça binaların güzelliği artıyor.
Lisan : Arapça tuḥaf
1. bir şeyi tuhaf bulmak
1. Ömründe bu kadar tuhafına giden söz işitmemiş olduğunu söylerdi.
1. Ömründe bu kadar tuhafına giden söz işitmemiş olduğunu söylerdi.
1. isim , isim , isim , isim , Çorap, mendil, eldiven gibi giyim ile kurdele, dantel gibi giysi süsüne yarar şeyler
Lisan : Arapça tuḫafiyye
Telaffuz : tuha:fiye
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Tuhaf olmak, tuhaf duruma gelmek
2. Şaşırmak
1. Cilalı parkelere serili yol halıları üzerinde yürürken tuhaflaştı.
1. Cilalı parkelere serili yol halıları üzerinde yürürken tuhaflaştı.
3. Başkalaşmak, huyu değişmek
1. isim , isim , isim , isim , Tuhaf olma durumu, yabansılık, garabet
1. Tercüme ilerledikçe tuhaflıklar insanı rahatsız etmeye başlıyor.
1. Tercüme ilerledikçe tuhaflıklar insanı rahatsız etmeye başlıyor.
2. Tuhaf davranış
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bitmiş, tükenmiş
1. Bitkin ve tükenik hâliyle cevaplar veriyordu.
1. Bitkin ve tükenik hâliyle cevaplar veriyordu.
2. zarf , zarf , zarf , zarf , Çok azalmış bir biçimde
1. Uzaklarda coşkun akan Ravi Çayı, suyunu kumluk vadilere içire içire, Lahor'a yorgun ve tükenik gelirmiş.
1. Uzaklarda coşkun akan Ravi Çayı, suyunu kumluk vadilere içire içire, Lahor'a yorgun ve tükenik gelirmiş.
1. isim , isim , isim , isim , Tükenme işi
1. Ölüme, yaşama irademizin bir çeşit tükenişi diye bakıyoruz.
1. Ölüme, yaşama irademizin bir çeşit tükenişi diye bakıyoruz.
1. isim , isim , isim , isim , Tükenmek işi
1. Zaten aylardan beri yüreğine dertler, endişeler içinde garip bir baygınlık arız oluyor, yüreğinde bir erime, bir tükenme hâli seziyordu.
1. Zaten aylardan beri yüreğine dertler, endişeler içinde garip bir baygınlık arız oluyor, yüreğinde bir erime, bir tükenme hâli seziyordu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Bitmek, sona ermek, kalmamak
1. Vaktiyle yaşamış olan büyük musiki ustaları nesillerinin artık tükenmiş olduğu da söylenirdi.
1. Vaktiyle yaşamış olan büyük musiki ustaları nesillerinin artık tükenmiş olduğu da söylenirdi.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Güçsüzleşmek, bitkinleşmek, yılgınlaşmak
1. İnsan sevdiği birini tükenmiş görmek istemez.
1. İnsan sevdiği birini tükenmiş görmek istemez.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Verimliliğini yitirmek, söyleyecek sözü kalmamak
1. Yalnız kendi tecrübelerini yazmaya kalkan romancı çabuk tükenir.
1. Yalnız kendi tecrübelerini yazmaya kalkan romancı çabuk tükenir.
tükenmez kalem
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Tükenmeyen, bitmeyen
1. Bu engin ruh, bu tükenmez azim, Türk milletinin varlık sebebidir.
1. Bu engin ruh, bu tükenmez azim, Türk milletinin varlık sebebidir.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Sonsuz
1. Ben bihaberim kendi tükenmez elemimden.
1. Ben bihaberim kendi tükenmez elemimden.
3. isim , isim , isim , isim , Tükenmez kalem
4. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Bir kapta ekşitilen ve alındıkça su eklenerek çoğaltılan üzüm veya üzüm, elma, armut karışımı bir içecek türü
5. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Bir tür peynirli çorba
1. isim , isim , isim , isim , Ucunda küçük bir bilyesi bulunan ve içi özel bir mürekkeple dolu ince bir borucuktan oluşan kalem türü, tükenmez
tüketici sayacı
1. isim , isim , isim , isim , Mal ve hizmetlerden yararlanan, satın alıp kullanan, tüketen kimse, müstehlik, üretici karşıtı
1. Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır.
1. Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır.
2. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Bitiren, mahveden
1. isim , isim , isim , isim , Harcanmak üzere tüketim mahalline sevk edilen gazı ölçmekte kullanılan cihaz
birim tüketimi, ticari tüketim
1. isim , isim , isim , isim , Tüketme işi
2. Üretilen veya yapılan şeylerin kullanılıp harcanması, yoğaltım, istihlak, üretim karşıtı
1. Benim durumumdan kasıt, günbegün artış kaydeden içki tüketimimdi.
1. Benim durumumdan kasıt, günbegün artış kaydeden içki tüketimimdi.