92406 kayıt bulundu.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Kalın ve gür sesle
1. Birdenbire doktora dönerek tok tok konuşmaya başladı.
1. Birdenbire doktora dönerek tok tok konuşmaya başladı.
1. kendinden emin, heybetli bir biçimde yürümek
1. Bir doksan boyu, doksan beş, belki de yüz kilosuyla kaldırımda tok tok yürüyordu.
1. Bir doksan boyu, doksan beş, belki de yüz kilosuyla kaldırımda tok tok yürüyordu.
1. isim , isim , isim , isim , Kemer, kayış, ayakkabı vb.nin iki ucunu birbirine bağlamaya, bunları istenilen genişlikte tutmaya yarayan, türlü biçimlerde tutturmalık
2. Kadınların saçlarını bir arada tutmaya yarayan, bazen de süs olarak kullanılan araç
1. Bir de sahte taşlı bir toka takmış saçlarına.
1. Bir de sahte taşlı bir toka takmış saçlarına.
Telaffuz : to'ka
1. isim , isim , isim , isim , El sıkışma
2. İçki içerken birinin şerefine, sağlığına kadeh tokuşturma
Lisan : İtalyanca tocco
1. el sıkışmak
1. Çımacı İzzet'le iki ellerini birbirine uzatarak bayramlaşır gibi toka ederler.
1. Çımacı İzzet'le iki ellerini birbirine uzatarak bayramlaşır gibi toka ederler.
2. denizcilik , denizcilik , denizcilik , denizcilik , karşılıklı iki parçayı getirip birbirine dayamak
3. kadeh tokuşturmak
4. argo , argo , argo , argo , vermek
1. Bin beş yüzü toka edip yarın halıyı çekeceksin.
1. Bin beş yüzü toka edip yarın halıyı çekeceksin.
1. -le , -le , -le , -le , Tokalaşma ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Tokalaşma becerisi bulunmak
1. nesnesiz , nesnesiz , -le , -le , nesnesiz , nesnesiz , -le , -le , Birbirinin elini sıkmak, el sıkışmak
1. Yalnız rüyalarında birbirlerinden bir lahza ayrılıp tokalaşıyorlardı.
1. Yalnız rüyalarında birbirlerinden bir lahza ayrılıp tokalaşıyorlardı.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Tokası olan, toka takılmış olan
1. Başına, altın kaplama tokalı, yana sarkan çuha püsküllü bir şapka giymiş.
1. Başına, altın kaplama tokalı, yana sarkan çuha püsküllü bir şapka giymiş.
1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Hayvan ağılı
1. Yaşlıcaydı fakat birkaç köyde tarlası tokadı vardı.
1. Yaşlıcaydı fakat birkaç köyde tarlası tokadı vardı.
2. Tarla, bahçe veya mandıra kapısı
tokat arsızı, sille tokat, Osmanlı tokadı
1. isim , isim , isim , isim , İnsana el içi ile vuruş
Tokat kebabı
1. isim , isim , isim , isim , Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri
Özel: Evet
Telaffuz : to'kat
1. kendine tokat vurulmak
1. Senin minimini elinden yediğim tokadın acısını yüzümde kıyamete kadar duyacağım.
1. Senin minimini elinden yediğim tokadın acısını yüzümde kıyamete kadar duyacağım.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , yenilgiye uğramak
1. Acısını unutamayacakları bir tokat yediler halktan.
1. Acısını unutamayacakları bir tokat yediler halktan.
3. argo , argo , argo , argo , dolandırılmak
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Dayak arsızı
1. Tokat arsızı olmuş çocuklar gibi, kimseler görmedi ya, deyip çevrelerine soluk soluk gülümsüyorlar.
1. Tokat arsızı olmuş çocuklar gibi, kimseler görmedi ya, deyip çevrelerine soluk soluk gülümsüyorlar.
1. hızla vurmak
1. Sandalyeyi elinden alıp iki tokat aşk etti.
1. Sandalyeyi elinden alıp iki tokat aşk etti.
1. el içi ile vurmak
2. argo , argo , argo , argo , dolandırmak
1. isim , isim , isim , isim , Tokat yöresine özgü, domates, biber, patlıcan ve etle özel fırınlarda yapılan bir kebap türü