92406 kayıt bulundu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Açıklaştırma işine konu olmak
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Açıklamasını veya açıklanmasını sağlamak
1. -i , -i , -i , -i , Açıklama ihtimali veya imkânı bulunmak
1. Buraya kadar naklettiklerin, hiçbir yorumcuya ihtiyaç göstermeksizin, kendi kendilerini açıklayabilecek bir nitelik taşımaktadır.
1. Buraya kadar naklettiklerin, hiçbir yorumcuya ihtiyaç göstermeksizin, kendi kendilerini açıklayabilecek bir nitelik taşımaktadır.
2. Açıklama becerisi bulunmak
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bir sorunu gerekli açıklığa kavuşturan
1. Bazı kadın yazarlarsa her şeyi göze alıp itirafçı, iç dünyalarını açıklayıcı bir yol seçerler.
1. Bazı kadın yazarlarsa her şeyi göze alıp itirafçı, iç dünyalarını açıklayıcı bir yol seçerler.
2. dil bilgisi , dil bilgisi , dil bilgisi , dil bilgisi , Kendinden önce gelen kelimeyi belirten, açıklayan (kelime veya kelimeler): `Atatürk, yeni Türkiye'nin kurucusu, daima saygı ile anılacaktır` cümlesindeki 'yeni Türkiye'nin kurucusu' sözü Atatürk adının açıklayıcısıdır
1. -i , -i , -i , -i , Çabucak veya kolayca açıklamak
Telaffuz : açıklayı'vermek
acıklı komedi
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Acındıracak, acı verecek nitelikte olan, dokunaklı, üzücü, koygun
1. Bu âdet bir fabrika sahibinin acıklı hayat hikâyesiyle birlikte kondulara yayıldı.
1. Bu âdet bir fabrika sahibinin acıklı hayat hikâyesiyle birlikte kondulara yayıldı.
2. Acı görmüş, yaslı, kederli
1. Kendimi bu acı ve acıklı kitlenin bir parçası gibi hissediyordum.
1. Kendimi bu acı ve acıklı kitlenin bir parçası gibi hissediyordum.
1. `büyük sıkıntılar içinde bulunanlar mantık dışı işler yapabilirler` anlamında kullanılan bir söz
1. isim , isim , tiyatro , tiyatro , isim , isim , tiyatro , tiyatro , Trajediye özgü ciddi ve acı verici olaylarla geleneksel olarak komediye özgü yöntemlerin içinde karşıtlaştığı tiyatro eseri, trajikomedi
1. bir konu veya sorun aydınlanmak, kapalılıktan kurtarılmak, anlaşılır duruma getirilmek
1. Adam konuştukça yaşamımın bir bölümü şekilleniyor, bazı kısımları sanki açıklığa kavuşuyordu.
1. Adam konuştukça yaşamımın bir bölümü şekilleniyor, bazı kısımları sanki açıklığa kavuşuyordu.
açıklıkölçer, açıklık politikası, ağzı açıklık, alnı açıklık, bahtı açıklık, başı açıklık, dik açıklık, gözü açıklık, sağ açıklık, uğuru açıklık, göz açıklığı, zihin açıklığı
1. isim , isim , isim , isim , Açık olma durumu, aleniyet
2. Uzaklık, mesafe
1. O köprünün açıklığı da hemen hemen aynı açıklıkta bizim köprüyle.
1. O köprünün açıklığı da hemen hemen aynı açıklıkta bizim köprüyle.
3. Bitki örtüsü olmayan, çıplak yer
4. Boş ve geniş yer, meydanlık
5. Gerçeği olduğu gibi yansıtma durumu
1. Demokrasi bir açıklık rejimidir.
1. Demokrasi bir açıklık rejimidir.
6. edebiyat , edebiyat , edebiyat , edebiyat , Bir söz veya yazıda maksadın açık olması özelliği, duruluk, vuzuh
1. Onlar bu faaliyetleriyle övünedursunlar konuşup yazmada açıklık erdemi yeter de artar bile gerçek aydınlara.
1. Onlar bu faaliyetleriyle övünedursunlar konuşup yazmada açıklık erdemi yeter de artar bile gerçek aydınlara.
7. fizik , fizik , fizik , fizik , Dürbün, fotoğraf makinesi vb. optik araçlarda ağız çapı, ışığın girebildiği delik