92406 kayıt bulundu.
1. fırsat vermek
2. eriştirmek
1. Allah bana o rezaletle gelmeyi nasip etmesin, ölmek daha iyi.
1. Allah bana o rezaletle gelmeyi nasip etmesin, ölmek daha iyi.
1. fırsat düşmek, elvermek
1. Günlerden bir gün bu güzel gemilere binme nasip oldu.
1. Günlerden bir gün bu güzel gemilere binme nasip oldu.
2. mutluluk veren güzel şeylere erişmek, ulaşmak, kavuşmak
1. Hiçbir erkeğe nasip olmadığını iddia edeceğim hayat, hep kaçamaklarla dolu idi.
1. Hiçbir erkeğe nasip olmadığını iddia edeceğim hayat, hep kaçamaklarla dolu idi.
1. isim , isim , isim , isim , Nasiplenmek işi
1. Bütün yaratılmışların birbiriyle alışverişi, birbirinden nasiplenmesi vardır.
1. Bütün yaratılmışların birbiriyle alışverişi, birbirinden nasiplenmesi vardır.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Nasibi olan, kısmetli
2. Her istediğine kolayca ulaşan
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Nasibi olmayan, kısmetsiz
2. İstediğine ulaşamayan
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Nesir yazan, nesir ustası
1. Başlıca şair ve nasirleri tamamıyla öğrenmek için külliyat okumak merakına düştüm.
1. Başlıca şair ve nasirleri tamamıyla öğrenmek için külliyat okumak merakına düştüm.
Lisan : Arapça nās̱ir
Telaffuz : na:sir
nasır yakısı
1. isim , isim , isim , isim , En çok el ve ayağın sürekli sürtünmelere uğrayan noktalarında üst derinin kalınlaşması ve sertleşmesiyle oluşmuş deri
1. Ellerinde nasır, yüzlerinde nur / Yarına ümitle yürüyenlere / Bir selam uçuralım
1. Ellerinde nasır, yüzlerinde nur / Yarına ümitle yürüyenlere / Bir selam uçuralım
Lisan : Arapça nāsūr
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Yayımcı
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Yayan, saçan
Lisan : Arapça nāşir
Telaffuz : na:şir
1. nasırlanmak
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , duygusuzlaşmak, duyarlığını yitirmek
1. O adamın kalbi nasır bağlamış.
1. O adamın kalbi nasır bağlamış.
1. isim , isim , isim , isim , Nasırı tedavi etmek amacıyla hazırlanmış ilaçlı bant
1. birinin çıkarını engellemek
1. Tütün alıcılarının nasırına basmamak, gölgelerini bile çiğnemeden dolanıp da geçmek gerektiğini biliyordu.
1. Tütün alıcılarının nasırına basmamak, gölgelerini bile çiğnemeden dolanıp da geçmek gerektiğini biliyordu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Nasır oluşmak
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Duyarlığını yitirmek
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Nasırı olan, nasır bağlamış, nasırlaşmış
1. Geçtiği yollarda, incecik ellerine, kahır görmüş köylülerin nasırlı elleri sarıldı, ninelerin dua ile titreyen dudakları dokundu.
1. Geçtiği yollarda, incecik ellerine, kahır görmüş köylülerin nasırlı elleri sarıldı, ninelerin dua ile titreyen dudakları dokundu.