92406 kayıt bulundu.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Naftalin serpilmek, naftalin dökülmek
1. zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , zarf , zarf , eskimiş , eskimiş , Ansızın
Lisan : Farsça nāgehān
Telaffuz : na:gehan
ara nağme
1. isim , isim , isim , isim , Güzel, uyumlu ses, ezgi, melodi
1. Boyuna Arapçayı andırır bir nağme mırıldanıyor.
1. Boyuna Arapçayı andırır bir nağme mırıldanıyor.
2. müzik , müzik , müzik , müzik , Ezgi
1. Berrak bir nesim ile ürperdi gölgeler / Yıldızlar eski demlere bir nağme besteler
1. Berrak bir nesim ile ürperdi gölgeler / Yıldızlar eski demlere bir nağme besteler
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Birinin yalandan ve nazlanarak söylediği söz
Lisan : Arapça naġme
1. teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , bildiği bir şeyi bilmez görünmek
2. bahane ileri sürmek
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Nağmesi olmayan
1. Gül bülbülsüz, bülbül nağmesiz olur; gönlüm sensiz olmaz.
1. Gül bülbülsüz, bülbül nağmesiz olur; gönlüm sensiz olmaz.
2. zarf , zarf , zarf , zarf , Nağmesi olmadan
1. Nağmesiz çalar ama usul bilir.
1. Nağmesiz çalar ama usul bilir.
1. edat , edat , edat , edat , İşte
1. Birader, bir ağızlık kullanıyor, nah, asgari bir endaze boyunda.
1. Birader, bir ağızlık kullanıyor, nah, asgari bir endaze boyunda.
nahak yere
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Haksız, gereksiz
1. Talihin sana bilasebep verdiği nahak bir mükâfatın kıymetini takdir edemiyorum.
1. Talihin sana bilasebep verdiği nahak bir mükâfatın kıymetini takdir edemiyorum.
Lisan : Farsça nā + Arapça ḥaḳḳ
Telaffuz : na:hak
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Haksız, gereksiz olarak, boş yere, boşuna
1. Her seferinde kıyasıya kapıştıklarını, nahak yere kalp kıracaklarını sanıyor.
1. Her seferinde kıyasıya kapıştıklarını, nahak yere kalp kıracaklarını sanıyor.
zayıf nahif
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , İnce, duygulu, hassas
2. Zayıf, cılız, çelimsiz
1. Elleri çok ince, lades kemiklerinden yapılmış gibi nahif parmaklar...
1. Elleri çok ince, lades kemiklerinden yapılmış gibi nahif parmaklar...
Lisan : Arapça naḥīf
1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Sığır sürüsü
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , dil bilgisi , dil bilgisi , isim , isim , eskimiş , eskimiş , dil bilgisi , dil bilgisi , Söz dizimi
Lisan : Arapça naḥv
nahiye müdürü
1. isim , isim , isim , isim , Bucak
1. Kendi kazamızın beş on saat ötesinde bir nahiye merkezinde bulunuyorduk.
1. Kendi kazamızın beş on saat ötesinde bir nahiye merkezinde bulunuyorduk.
2. Bölge
Lisan : Arapça nāḥiye
Telaffuz : na:hiye
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Bucaktaki en üst görevli
1. Hemen ahlak mücadelesi yapmaya gelmiş bir nahiye müdürü tavrı takındım.
1. Hemen ahlak mücadelesi yapmaya gelmiş bir nahiye müdürü tavrı takındım.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Hoş olmayan, hoşa gitmeyen, kötü, çirkin
1. Öteden beri denemişimdir, bu, daima bana bir nahoş vaka haber verir.
1. Öteden beri denemişimdir, bu, daima bana bir nahoş vaka haber verir.
Lisan : Farsça nāḫoş
Telaffuz : na:hoş
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Saf, deneyimsiz
1. Kıskanabileceği kadınların varlığını göğüsleyemeyecek kadar naif biri değildi.
1. Kıskanabileceği kadınların varlığını göğüsleyemeyecek kadar naif biri değildi.
2. isim , isim , isim , isim , Güzel sanatların özellikle resim alanında kendi kendini yetiştirmiş sanatçısı veya onun yapıtı
3. isim , isim , isim , isim , Kendi kendini yetiştirmiş, doğal bir plastik sanat yeteneğine sahip sanatçılar tarafından yaratılan resim sanatı
4. Acemice yapılan
1. Bu özbeöz İstanbul efendisi, makalelerini, romanlarını kendine özgü naif resimlerle süslerdi.
1. Bu özbeöz İstanbul efendisi, makalelerini, romanlarını kendine özgü naif resimlerle süslerdi.
Lisan : Fransızca naïf
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Erişmiş, ele geçirmiş, başarmış, kazanmış, ulaşmış
Lisan : Arapça nāʾil
Telaffuz : na:il
1. erişmek, ulaşmak, kavuşmak
1. Ondan öteki hayvanların kaçmadığını görünce emeline nail oldu.
1. Ondan öteki hayvanların kaçmadığını görünce emeline nail oldu.
1. isim , isim , tarih , tarih , isim , isim , tarih , tarih , Tahtta hükümdar olmadığı zaman veya hükümdarın çocukluğu sırasında devleti yöneten kimse
1. Kral naibi.
1. Kral naibi.
Lisan : Arapça nāʾib
Telaffuz : na:ip