92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , isim , isim , Mutfak ile dış avluyu birbirine bağlayan merdiven
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Korkuya düşüren, korkunç, dehşetli
1. Aradan yıllar geçti. Hâlâ o müthiş uğultu ve çatırdamayı içimden silemedim.
1. Aradan yıllar geçti. Hâlâ o müthiş uğultu ve çatırdamayı içimden silemedim.
2. Çok rahatsız eden, dayanılmaz
1. Bu müthiş yokluğa, bu derin acıya tahammül edemiyordum.
1. Bu müthiş yokluğa, bu derin acıya tahammül edemiyordum.
3. Şaşılacak kadar değişik
1. Birdenbire kendinde müthiş bir sükûnet, tarifsiz bir rahatlık hissetti.
1. Birdenbire kendinde müthiş bir sükûnet, tarifsiz bir rahatlık hissetti.
4. ünlem , ünlem , ünlem , ünlem , `Ne acayip şey` anlamında kullanılan bir söz
Lisan : Arapça mudhiş
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Yumuşak başlı, itaat eden
1. Genç Çerkez'in daima kendisine muti ve ikinci safta kalacağını ümit ederek dışarıdan gelin almamayı tercih etmişti.
1. Genç Çerkez'in daima kendisine muti ve ikinci safta kalacağını ümit ederek dışarıdan gelin almamayı tercih etmişti.
Lisan : Arapça muṭīʿ
Telaffuz : muti:
1. isim , isim , isim , isim , Bitlis iline bağlı ilçelerden biri
Özel: Evet
Telaffuz : mu'tki
mutlak değer, mutlak mera, mutlak nem, mutlak sıcaklık, mutlak sıfır
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Salt
1. Eskilerden üstün olmasa da onlar kadar mutlak bir roman yazmak istiyorum.
1. Eskilerden üstün olmasa da onlar kadar mutlak bir roman yazmak istiyorum.
2. felsefe , felsefe , felsefe , felsefe , Kendi başına var olan, hiçbir şeye bağlı olmayan, bağımsız, saltık
3. zarf , zarf , zarf , zarf , Kesinlikle
1. Hele hükümdar liyakatsizse böyle bir murakabeye mutlak ihtiyaç vardır.
1. Hele hükümdar liyakatsizse böyle bir murakabeye mutlak ihtiyaç vardır.
Lisan : Arapça muṭlaḳ
1. isim , isim , matematik , matematik , isim , isim , matematik , matematik , Salt değer
1. isim , isim , coğrafya , coğrafya , isim , isim , coğrafya , coğrafya , Kendiliğinden gelişen ve otlatmaya elverişli bir bitki örtüsünü üzerinde taşıyan mera
1. isim , isim , coğrafya , coğrafya , isim , isim , coğrafya , coğrafya , Salt nem
1. isim , isim , fizik , fizik , isim , isim , fizik , fizik , Salt sıcaklık
1. isim , isim , kimya , kimya , fizik , fizik , isim , isim , kimya , kimya , fizik , fizik , Salt sıfır
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Kesinlikle
1. Ben sözü, her okuyuşumuzda mutlaka gülümseten bir şiirine getirdim.
1. Ben sözü, her okuyuşumuzda mutlaka gülümseten bir şiirine getirdim.
Lisan : Arapça muṭlaḳā
Telaffuz : mu'tlaka:
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Saltçılık
Lisan : Arapça muṭlaḳiyyet
1. -i , -i , -i , -i , Mutlanmasına yol açmak, mutlanmasını sağlamak
1. Seninle bir dakika mutlandırıyor beni.
1. Seninle bir dakika mutlandırıyor beni.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Mutluluğa erişmiş olan, ongun(I), saadetli, bahtiyar, berhudar, mesut
1. Beni orada sıcak bir yuva, huzurlu konuklar, mutlu bir kadın bekliyor.
1. Beni orada sıcak bir yuva, huzurlu konuklar, mutlu bir kadın bekliyor.
2. Mutluluk veren
1. Mutlu bir olay.
1. Mutlu bir olay.
1. mutluluk vermek, bahtiyar etmek
1. Toplumun kuralları insanları mutlu kılmak için düzenlenir.
1. Toplumun kuralları insanları mutlu kılmak için düzenlenir.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Mutlu olmaya yakın
1. Fırtınalı yaşamının ender mutluca dönemlerinden birinde, aydınlık kafa ile aydınlık bir karar aldı.
1. Fırtınalı yaşamının ender mutluca dönemlerinden birinde, aydınlık kafa ile aydınlık bir karar aldı.
2. zarf , zarf , zarf , zarf , (mutlu'ca) Mutlu bir biçimde
1. -i , -i , -i , -i , Mutlulanmasına yol açmak, mutlulanmasını sağlamak