92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Duygu
2. Duygulanma
Lisan : Arapça iḥtisās
Telaffuz : ihtisa:sı
1. belli bir konuda özel eğitim görmek, uzmanlaşmak, ihtisaslaşmak
1. Ben tütüncülük üzerinde ihtisas yapmıştım.
1. Ben tütüncülük üzerinde ihtisas yapmıştım.
1. isim , isim , isim , isim , İhtisaslaşmak işi
1. Hukuk dallarının ihtisaslaşmasında en yapıcı rolü oynayan insandı.
1. Hukuk dallarının ihtisaslaşmasında en yapıcı rolü oynayan insandı.
1. isim , isim , isim , isim , İçine alma, içinde bulundurma, içerme
Lisan : Arapça iḥtivāʾ
Telaffuz : ihtiva:
1. içine almak, içinde bulundurmak, içermek, kapsamak
1. Kuyucaklı Yusuf romanı, bazı manasız romantizm elemanları ihtiva etmesine rağmen Türk romanı tarihinde yeni bir merhale teşkil eder.
1. Kuyucaklı Yusuf romanı, bazı manasız romantizm elemanları ihtiva etmesine rağmen Türk romanı tarihinde yeni bir merhale teşkil eder.
ihtiyaç molası, acil ihtiyaç kredisi
1. isim , isim , isim , isim , Gereksinim
1. Ama unutmayalım ki tecessüslerimize yön veren ihtiyaçlarımızdır.
1. Ama unutmayalım ki tecessüslerimize yön veren ihtiyaçlarımızdır.
2. Güçlü istek
1. Şefkatten ölecek derecede hisli, içli bir hâlde bağrıma basmak ihtiyacında idim.
1. Şefkatten ölecek derecede hisli, içli bir hâlde bağrıma basmak ihtiyacında idim.
3. Yoksulluk, yokluk
1. İhtiyaç adamcağızın belini büktü.
1. İhtiyaç adamcağızın belini büktü.
Lisan : Arapça iḥtiyāc
Telaffuz : ihtiya:cı
1. isim , isim , isim , isim , Uzun yolculuklarda dinlenme vb. ihtiyaçları karşılamak için yapılan duraklama
1. gereksemek, gereksinmek
1. Güce çok ihtiyacı vardı, bizden ilgi ve şefkat olarak bunu alması yetmezdi.
1. Güce çok ihtiyacı vardı, bizden ilgi ve şefkat olarak bunu alması yetmezdi.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , İhtiyacı olan
1. Ödünç aldığı parayı bile kendinden daha ihtiyaçlısına bağışlayan ancak bir masal adamıdır, değil mi?
1. Ödünç aldığı parayı bile kendinden daha ihtiyaçlısına bağışlayan ancak bir masal adamıdır, değil mi?
ihtiyar delikanlı
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Yaşlı, kocamış olan, pir (kimse), genç karşıtı
1. Bir gün odama kızgın bir ihtiyar girdi, elindeki bir tomar kâğıdı neredeyse fırlattı masama.
1. Bir gün odama kızgın bir ihtiyar girdi, elindeki bir tomar kâğıdı neredeyse fırlattı masama.
2. Cansız, sönük
1. Genç olmasına karşın bakışları çok ihtiyardı.
1. Genç olmasına karşın bakışları çok ihtiyardı.
3. Eski
1. Şu ihtiyar toprak neler götürmüştür neler.
1. Şu ihtiyar toprak neler götürmüştür neler.
4. isim , isim , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , isim , isim , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , Baba veya anne
Lisan : Arapça iḫtiyār
ihtiyar heyeti, ihtiyar meclisi
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Seçme
Lisan : Arapça iḫtiyār
Telaffuz : ihtiya:rı
1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , Yaşlı olmasına karşın dinç, canlı, hareketli ve etkin bir hayat süren kimse
1. Yetmiş yaşına gelmiş ama hâlâ dinçliğini muhafaza eden ihtiyar delikanlıyla kimse ilgilenmiyordu.
1. Yetmiş yaşına gelmiş ama hâlâ dinçliğini muhafaza eden ihtiyar delikanlıyla kimse ilgilenmiyordu.
1. seçmek, ortaya koymak
1. Bu itilip kakılmaya karşı ihtiyar ettiği siyaset herkese hizmet etmek, herkesi memnun etmeye çalışmaktan ibaretti.
1. Bu itilip kakılmaya karşı ihtiyar ettiği siyaset herkese hizmet etmek, herkesi memnun etmeye çalışmaktan ibaretti.
1. isim , isim , isim , isim , Köy tüzel kişiliğinde, muhtar başkanlığında görev yapan kişilerden oluşan yetkili organ, ihtiyar meclisi
1. yaşlanmak
1. Geçti sevdalarla ömrüm, ihtiyar oldum bugün.
1. Geçti sevdalarla ömrüm, ihtiyar oldum bugün.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Biraz yaşlıca
1. Ocak başında oturmuş bir ihtiyarca kadın, bir tencereyi karıştırıyor hem de için için ağlıyordu.
1. Ocak başında oturmuş bir ihtiyarca kadın, bir tencereyi karıştırıyor hem de için için ağlıyordu.