92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , isim , isim , Fırsatları iyi değerlendiren, fırsat kollayan kimse
2. Duruma göre davranan, içinde bulunduğu şartları değerlendirmeyi bilen kimse, oportünist
1. isim , isim , isim , isim , Fırsatçı olma durumu
2. Güç durumlarda, davranışlarını ahlak kuralları veya düzenli bir düşünceden çok, çıkarlarına uyacak biçimde ayarlamayı amaçlayan tutum, oportünizm
1. çıkan fırsattan en iyi biçimde yararlanmak
1. Fırsatı ganimet bilen İbrahim Ağa, soluğu doğru Eminönü'nde aldı.
1. Fırsatı ganimet bilen İbrahim Ağa, soluğu doğru Eminönü'nde aldı.
1. elverişli durumdan yararlanamamak
1. Fırsatı kaçırmadım, hakkında malumat topladım.
1. Fırsatı kaçırmadım, hakkında malumat topladım.
fırt fırt
1. isim , isim , isim , isim , Bir solukta veya bir yudumda içilebilecek miktar
1. Çek bir fırt.
1. Çek bir fırt.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Sürekli olarak, ikide bir
1. Fırt fırt ne girip çıkıyorsun?
1. Fırt fırt ne girip çıkıyorsun?
fırtına kuşu, fırtına uğrağı, fırtınaya yakın rüzgâr, sayılı fırtına, şiddetli fırtına, beyin fırtınası, çaylak fırtınası, kahkaha fırtınası, kar fırtınası, kırlangıç fırtınası, koç katımı fırtınası, kum fırtınası
1. isim , isim , meteoroloji , meteoroloji , isim , isim , meteoroloji , meteoroloji , Rüzgâr çizelgesinde hızı 34-40 deniz mili olan ve kuvveti 8 ile gösterilen, yağmur ve kasırga getiren çok güçlü rüzgâr
1. İnce, uzun sapının, çok ağır başını, o kadar yüksekte taşıyabilmesi, fırtınalarda kırılmaması, içindeki aşktandır.
1. İnce, uzun sapının, çok ağır başını, o kadar yüksekte taşıyabilmesi, fırtınalarda kırılmaması, içindeki aşktandır.
2. Bu rüzgârın denizde veya kum çöllerinde yarattığı dalgalanma
1. Dalgadan kimsenin eli tahlisiyeye değmeden bereket fırtına dindi.
1. Dalgadan kimsenin eli tahlisiyeye değmeden bereket fırtına dindi.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Güç atlatılan kötü durum
1. Fırtınanın yaklaştığını anladığı hâlde anlamamış görünüyor, şarkısını mırıldanıyordu.
1. Fırtınanın yaklaştığını anladığı hâlde anlamamış görünüyor, şarkısını mırıldanıyordu.
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Karşıt düşünce veya durumların yarattığı karışıklık, sıkıntı
1. Kâmuran'ın ağlamasının kalbimde uyandırdığı fırtınaya kendim de şaşıyorum.
1. Kâmuran'ın ağlamasının kalbimde uyandırdığı fırtınaya kendim de şaşıyorum.
Lisan : İtalyanca fortunale
Telaffuz : fırtı'na
1. güç durumdan kurtulmak
1. Ne sen gideceksin ne de ben. Böyle kaç fırtına atlattık biz.
1. Ne sen gideceksin ne de ben. Böyle kaç fırtına atlattık biz.
1. hızla, birdenbire
1. Lacivert beresini sallayarak bir fırtına gibi içeriye girdi.
1. Lacivert beresini sallayarak bir fırtına gibi içeriye girdi.
2. aceleci
1. Fırtına gibi adam.
1. Fırtına gibi adam.
1. şiddetli fırtına çıkmak
1. Fırtına kopmadan epey önce köpek balıkları açık denizlere kaçarlar.
1. Fırtına kopmadan epey önce köpek balıkları açık denizlere kaçarlar.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , bir yerde kavga ve gürültü çıkmak
1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Perde ayaklılardan, kıvrık gagalı, açık denizlerde yaşayan bir kuş, deniz ördeği (Thalassidroma pelagica)
1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Omurgalı hayvanlardan kuşlar sınıfına giren bir familya
1. isim , isim , isim , isim , Fırtınanın çok olduğu yer
1. Kazamız pek öyle fırtına uğrağı bir yer değildir.
1. Kazamız pek öyle fırtına uğrağı bir yer değildir.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Çok rüzgârlı
1. Karlı, fırtınalı gecelerde bu serviler inilder, haykırır.
1. Karlı, fırtınalı gecelerde bu serviler inilder, haykırır.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Çok tartışmalı, çekişmeli, gürültülü, karışık
1. O kadar fırtınalı bir maziden sonra istikbalde söneceğinize inanmaktan uzağım.
1. O kadar fırtınalı bir maziden sonra istikbalde söneceğinize inanmaktan uzağım.
1. isim , isim , meteoroloji , meteoroloji , isim , isim , meteoroloji , meteoroloji , Rüzgâr çizelgesinde hızı 28-33 deniz mili olan ve kuvveti 7 ile gösterilen rüzgâr
1. isim , isim , mineraloji , mineraloji , isim , isim , mineraloji , mineraloji , Küpe ve yüzük taşı gibi süslemede kullanılan, mavi renkli, saydam olmayan hidratlı doğal alüminyum ve fosfattan oluşan değerli bir mineral
Lisan : Farsça pīrūze
Telaffuz : firu:ze
erkek fiş, kasa fişi
1. isim , isim , isim , isim , Prizden elektrik akımı almaya yarayan araç
2. Alışverişlerde ödenen paranın miktarını, vergilerini, alışverişin yapıldığı tarihi gösteren belge
3. Bir eserin hazırlanmasında kolaylık sağlamak veya bir işe kılavuzluk etmek için yazılıp sınıflandırılan küçük kâğıt yapraklarından her biri
4. Kumarda, bazı alışveriş işlerinde para yerine kullanılan pul vb. şey
5. Bir işi yaptırmak veya gereken sıranın alındığını belirtmek için bir koçandan koparılmış kâğıtlardan her biri, makbuz
1. Fiş almak. Fiş kesmek.
1. Fiş almak. Fiş kesmek.
6. Okuma yazma öğretiminde kullanılan, üzerine hece, kelime, cümle yazılı karton parçası
Lisan : Fransızca fiche
1. bir işle ilgili konuda gereken bilgileri fiş üzerine yazmaya başlamak, fişlemek
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Yavaş ses çıkararak (konuşmak)
1. Fıs fıs konuştular.
1. Fıs fıs konuştular.