92406 kayıt bulundu.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Eni boyuna göre daha fazla olarak
1. Bina sekiz köşeliydi, enlemesine yapılmış olan asıl kahvehaneye birkaç merdivenle çıkılırdı.
1. Bina sekiz köşeliydi, enlemesine yapılmış olan asıl kahvehaneye birkaç merdivenle çıkılırdı.
Telaffuz : e'nlemesine
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Eni büyük olan, geniş
1. Kenarları gençliğinde işlediği enli dantellerle çevrili patiska örtülü minderlerde oturuyordu.
1. Kenarları gençliğinde işlediği enli dantellerle çevrili patiska örtülü minderlerde oturuyordu.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Eni biraz geniş
1. Enlice bir kumaş parçası.
1. Enlice bir kumaş parçası.
1. isim , isim , isim , isim , Enli olma durumu
1. İstediğin enlilikte kurdele bulamadım.
1. İstediğin enlilikte kurdele bulamadım.
1. isim , isim , gök bilimi , gök bilimi , isim , isim , gök bilimi , gök bilimi , Bir gök cisminin yörüngesi boyunca, etrafında dolandığı merkezî cisme en uzak olduğu nokta
Telaffuz : e'nöte
1. isim , isim , din bilgisi , din bilgisi , isim , isim , din bilgisi , din bilgisi , Hz. Muhammed'e hicret zamanında yardım eden Medineliler
Lisan : Arapça enṣār
Telaffuz : ensa:rı
ense çukuru, ense kökü, ensesi kalın, elense
1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Boynun arkası
1. Kendine geldiğinde ensesinde müthiş bir ağrı vardı.
1. Kendine geldiğinde ensesinde müthiş bir ağrı vardı.
2. Art, arka
1. Saydığın üç iskelenin ensesindeki İsmail Ağa'nın dükkânı, en emin emanetçi idi.
1. Saydığın üç iskelenin ensesindeki İsmail Ağa'nın dükkânı, en emin emanetçi idi.
1. isim , isim , isim , isim , Ensede boyun hizasında bulunan çukurluk
1. Ellerini, kumral saçlarının döküldüğü ense çukuruna kenetlerdi.
1. Ellerini, kumral saçlarının döküldüğü ense çukuruna kenetlerdi.
1. isim , isim , isim , isim , Ensenin gövde ile birleştiği yer
1. Sonra ense köküme, benim ense köküme kılıç bir iniverecek.
1. Sonra ense köküme, benim ense köküme kılıç bir iniverecek.
1. teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , teklifsiz konuşmada , iri yarı olmak
2. kelli felli olmak
1. isim , isim , tıp , tıp , isim , isim , tıp , tıp , Beyin
Lisan : Fransızca encéphale
1. isim , isim , tıp , tıp , isim , isim , tıp , tıp , Beyin yangısı
Lisan : Fransızca encéphalite
1. -i , -i , argo , argo , -i , -i , argo , argo , Kaçan veya saklanan birini yakalamak
1. Herifi enseleyemezsem diye aklı başından gidiyordu. Mahalledeki on beş yıllık bekçilik haysiyeti iki paralık olacaktı.
1. Herifi enseleyemezsem diye aklı başından gidiyordu. Mahalledeki on beş yıllık bekçilik haysiyeti iki paralık olacaktı.
1. nesnesiz , nesnesiz , argo , argo , nesnesiz , nesnesiz , argo , argo , Yakalanmak, ele geçirilmek
1. Ucu kızgın demirle delikten fare çıkarılır gibi her köşede bir ihtikârcı enseleniyor.
1. Ucu kızgın demirle delikten fare çıkarılır gibi her köşede bir ihtikârcı enseleniyor.
1. -i , -i , argo , argo , -i , -i , argo , argo , Enseleme ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Enselemeye gücü yetmek
1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Güçlü, istediğini yapabilen, sözü geçer (kimse)
2. Varlıklı, zengin
1. ısıtmak, kızgın duruma getirmek
1. Güneş, bütün gün enselerinde boza pişirmiş, vücutlarının teri mintanlarının üstüne çıkmıştı.
1. Güneş, bütün gün enselerinde boza pişirmiş, vücutlarının teri mintanlarının üstüne çıkmıştı.
2. birini çok üzmek, tedirgin etmek
1. İhtiyarlık kepaze şey. Şimdi çocuk evde ensemde boza pişiriyor.
1. İhtiyarlık kepaze şey. Şimdi çocuk evde ensemde boza pişiriyor.
3. birini bir işi yapıp bitirmesi için sürekli sıkıştırmak