92406 kayıt bulundu.
1. nazlı, şımarık bir biçimde
1. Varlıklı, görgülü bir ailenin el bebek gül bebek yetiştirilmiş çocuğusunuz.
1. Varlıklı, görgülü bir ailenin el bebek gül bebek yetiştirilmiş çocuğusunuz.
1. `beğenilmeyen bir kimse olmaktansa ölmek daha iyidir` anlamında kullanılan bir söz
1. `tekrarlanan oyunda başlama sırası veya hakkı bende` anlamında kullanılan bir söz
1. isim , isim , isim , isim , Kurulama ve temizleme işlerinde kullanılan bez
1. Ruhsar Hanım, biri sabunlu, öbürü sadece ıslak iki el beziyle dönmüştü.
1. Ruhsar Hanım, biri sabunlu, öbürü sadece ıslak iki el beziyle dönmüştü.
1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , Bir iş yapmak için birleşme, beraberlik, dayanışma
1. Yeni tiyatro binası projesini el birliğiyle şimdilik bir tarafa bıraktırdık.
1. Yeni tiyatro binası projesini el birliğiyle şimdilik bir tarafa bıraktırdık.
1. isim , isim , askerlik , askerlik , isim , isim , askerlik , askerlik , Elde taşınabilen ve pimi çekilerek ateşlenen küçük tip bomba
1. Çok sayıda tabanca, mavzer mermisi ile bir sandık el bombası, altı Alman mavzeri buldu.
1. Çok sayıda tabanca, mavzer mermisi ile bir sandık el bombası, altı Alman mavzeri buldu.
1. isim , isim , isim , isim , Bir işi çabuklukla yapabilme ustalığı
1. Hep aynı numara, sen bize göstereceksen başka el çabukluğu göster.
1. Hep aynı numara, sen bize göstereceksen başka el çabukluğu göster.
2. Hilesini kimseye sezdirmeden yapabilme
3. Hokkabazın başvurduğu yöntem
1. Genel anlamıyla ise her türlü gözbağcılık, el çabukluğu gösterileridir.
1. Genel anlamıyla ise her türlü gözbağcılık, el çabukluğu gösterileridir.
1. isim , isim , isim , isim , İçine özel eşya konulan, günlük işlerde veya kısa gezilerde kullanılan çanta
1. Ben üstümdeki elbise ile ve el çantamdaki iki çorapla kaldım.
1. Ben üstümdeki elbise ile ve el çantamdaki iki çorapla kaldım.
1. görevinden uzaklaştırmak
1. Sorumluları tespit edildi, işten el çektirildi.
1. Sorumluları tespit edildi, işten el çektirildi.
1. alkışlamak, tempo tutmak
1. Bir köylü oturduğu yerde cura çalıyor, birkaç delikanlı etrafında el çırparak, ayak vurarak türkü söylüyorlardı.
1. Bir köylü oturduğu yerde cura çalıyor, birkaç delikanlı etrafında el çırparak, ayak vurarak türkü söylüyorlardı.
2. birini çağırmak için ellerini birbirine vurmak
1. isim , isim , isim , isim , El gücüyle çalıştırılan ve kahve, baharat vb.ni öğütmeye yarayan bir tür küçük değirmen
1. kullanılmamak, dokunulmamak
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , saflığı bozulmamak
1. daha önce kullanılmamak, el değmemiş olmak
1. El dokunulmamışından canı yandığından artık az kullanılmışına fit oldu.
1. El dokunulmamışından canı yandığından artık az kullanılmışına fit oldu.
1. bir değirmenin çalışabilmesi için rüzgâr ne kadar zorunlu ise insanların başarıya ulaşabilmeleri için birbirlerine yardımcı olmaları o kadar gereklidir
1. `her şey birbirinin üstüne konulamaz, birbiriyle birleştirilemez` anlamında kullanılan bir söz
1. herhangi bir iş yapmadan boş oturmak
1. Herhâlde konağın kuytu bir köşesinde, gene el el üstünde oturuyor olmalıydı.
1. Herhâlde konağın kuytu bir köşesinde, gene el el üstünde oturuyor olmalıydı.
1. elde bulunan her şeyin tükendiğini anlatan bir söz
1. Balya'da beş on lira kazanmıştı. Onları da yedik, el elde baş başta.
1. Balya'da beş on lira kazanmıştı. Onları da yedik, el elde baş başta.
1. `bir kişi başkasına vurursa o da ona vurur, başkasına kötü söz söylerse diğeri de kendisine kötü söz söyler` anlamında kullanılan bir söz
1. `bir kimse, kendisinden üstün bir başkasının da olabileceğini bilmelidir` anlamında kullanılan bir söz
1. el tutuşmak
1. Haydi, ateş dansı yapalım deniyor, el ele verip bir halay çekiyoruz.
1. Haydi, ateş dansı yapalım deniyor, el ele verip bir halay çekiyoruz.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , birlikte davranmak, bir konuda birleşmek
1. Yoksa el ele verip hep beraber dünyayı mı uçuralım?
1. Yoksa el ele verip hep beraber dünyayı mı uçuralım?