92406 kayıt bulundu.
1. -i , -i , -i , -i , Eğlendirme ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Eğlendirme becerisi bulunmak
1. isim , isim , isim , isim , Gazino, bar vb. yerlerde müşterileri oyalamak, eğlendirmek amacıyla yapılan ilgi çekici gösteri, atraksiyon
1. isim , isim , isim , isim , Eğlendirmek işi
1. Siz buraya bizi eğlendirmeye mi geldiniz yoksa ağzımızdan burnumuzdan getirmeye mi?
1. Siz buraya bizi eğlendirmeye mi geldiniz yoksa ağzımızdan burnumuzdan getirmeye mi?
1. -i , -i , -i , -i , Eğlenmesini sağlamak, eğlenmesine yol açmak
1. Ne şımarıklıklar, ne hoppalıklar yapacak, beni nasıl kızdıracak ve eğlendirecekti.
1. Ne şımarıklıklar, ne hoppalıklar yapacak, beni nasıl kızdıracak ve eğlendirecekti.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Eğlenme ihtimali veya imkânı bulunmak
1. Hep böyle bir araya gelip gülüp eğlenebilseler!
1. Hep böyle bir araya gelip gülüp eğlenebilseler!
2. Eğlenme becerisi bulunmak
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Eğlenme işi yapılmak
1. Fatma Hanım'ın bahçesinde eğlenildiğini duyan diğer virane sakinleri de akşamları misafirliğe gelmeye başladılar.
1. Fatma Hanım'ın bahçesinde eğlenildiğini duyan diğer virane sakinleri de akşamları misafirliğe gelmeye başladılar.
1. isim , isim , isim , isim , Eğlenme işi
1. Garp âleminde eğlenişin bir misali bu.
1. Garp âleminde eğlenişin bir misali bu.
1. isim , isim , isim , isim , Eğlenmek işi
2. Neşeli, hoşça vakit geçirme
3. Alay etme
1. Herkesle eğlenmeye ne hakkın var?
1. Herkesle eğlenmeye ne hakkın var?
4. Oyalanma
1. Salonun demirbaşı olan piyano, yağmurlu günlerde çocukların eğlenmesi için kullanıldı.
1. Salonun demirbaşı olan piyano, yağmurlu günlerde çocukların eğlenmesi için kullanıldı.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Neşeli, hoşça vakit geçirmek
1. Masadakiler eğlenirlerken vali dalgınlaşmıştı, pek dinlemiyordu konuşulanları.
1. Masadakiler eğlenirlerken vali dalgınlaşmıştı, pek dinlemiyordu konuşulanları.
2. -le , -le , -le , -le , Bir kimsenin herhangi bir kusuru veya zayıf noktası ile alay etmek
1. Yalnız bunları sordu ve inan ki benimle eğlendi.
1. Yalnız bunları sordu ve inan ki benimle eğlendi.
3. Bir yerde durmak, beklemek, tevakkuf etmek
1. Yemen'e gönderilirken Beyrut'ta bir hafta eğlenmiş hem şehri görmüş hem de Cebel köylerinde gezintiler yapmıştı.
1. Yemen'e gönderilirken Beyrut'ta bir hafta eğlenmiş hem şehri görmüş hem de Cebel köylerinde gezintiler yapmıştı.
4. Oyalanmak
1. isim , isim , isim , isim , Neşeli ve hoşça vakit geçirilen toplantı
1. Dün geceki heyecan bir eğlenti coşkunluğu idi.
1. Dün geceki heyecan bir eğlenti coşkunluğu idi.
1. isim , isim , isim , isim , Eğleşmek, oyalanmak işi, tevakkuf
1. Kamyonlar çekildikten sonra çatılarla eğleşmeye gelen kuşlar bulutların altından topluca aşağı süzüldü.
1. Kamyonlar çekildikten sonra çatılarla eğleşmeye gelen kuşlar bulutların altından topluca aşağı süzüldü.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Oyalanmak, eğlenmek, tevakkuf etmek
1. Hadi boş yere eğleşme. Git eşeğini ara.
1. Hadi boş yere eğleşme. Git eşeğini ara.
2. Bir yerde oturmak, ikamet etmek
1. isim , isim , edebiyat , edebiyat , isim , isim , edebiyat , edebiyat , Kısa kır manzumesi, çoban türküsü
Lisan : Fransızca églogue
Telaffuz : l ince okunur
1. -i , -i , -i , -i , Düz olan bir şeyi eğik duruma getirmek
1. Ağır ağır başını eğip yere baktı ve boynunu büktü.
1. Ağır ağır başını eğip yere baktı ve boynunu büktü.
2. Sert bir cismi bükmek
1. isim , isim , tarih , tarih , isim , isim , tarih , tarih , Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri
Özel: Evet
1. isim , isim , felsefe , felsefe , isim , isim , felsefe , felsefe , Ben (III)
1. Örnek devlet adamı bence egosunun aleyhine özveride bulunabilen adamdır.
1. Örnek devlet adamı bence egosunun aleyhine özveride bulunabilen adamdır.
Lisan : Latince
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bencil
1. Sakat bir kadına tahammül edemeyecek kadar egoist miyim?
1. Sakat bir kadına tahammül edemeyecek kadar egoist miyim?
Lisan : Fransızca égoïste