92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , Düşmanın uydurduğu söz
2. Bir durumu kötü gösteren söz
1. durumun kötü olduğunu göstermek için kullanılan bir söz
1. Hele ihtiyarlıkta yatağa düşmek, düşman başına.
1. Hele ihtiyarlıkta yatağa düşmek, düşman başına.
1. `düşmandan ancak kötülük beklenir` anlamında kullanılan bir söz
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Düşman gibi, düşmana yakışır
1. Peki ama bu öfke, bu sinir, ters bakışlar, düşmanca homurdanmalar neyin nesiydi?
1. Peki ama bu öfke, bu sinir, ters bakışlar, düşmanca homurdanmalar neyin nesiydi?
2. zarf , zarf , zarf , zarf , (düşma'nca) Düşman gibi, düşmana yakışır bir biçimde, düşmancasına
1. Düşmanca davranmak.
1. Düşmanca davranmak.
1. `düşmanın ne kadar güçsüz olursa olsun dikkat et, uyanık ol` anlamında kullanılan bir söz
1. isim , isim , isim , isim , Düşmanca duygu veya davranış, yağılık, hasımlık, adavet, muhasamat, husumet, antagonizm
1. Bu rahatsızlığını bana karşı düşmanlık biçiminde belli etti.
1. Bu rahatsızlığını bana karşı düşmanlık biçiminde belli etti.
elden düşme, orta hece düşmesi, ses düşmesi, ünlü düşmesi, ünsüz düşmesi
1. isim , isim , isim , isim , Düşmek işi
1. Büyük bir maharetle kurulan pusuya düşmeme bıçaksırtı kalmıştı.
1. Büyük bir maharetle kurulan pusuya düşmeme bıçaksırtı kalmıştı.
düşe kalka, açık düşmek, iz düşümü
1. -e , -e , -e , -e , Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek
1. Havada uçan kuş, vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor.
1. Havada uçan kuş, vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor.
2. -den , -den , -den , -den , Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan aşağıya inmek
1. Çocukken ağaçtan düşüp ayağım kırılmıştı da ağlayamamıştım.
1. Çocukken ağaçtan düşüp ayağım kırılmıştı da ağlayamamıştım.
3. Yere devrilmek, yere serilmek
1. Çocuk koşarken yere düştü.
1. Çocuk koşarken yere düştü.
4. Hava taşıtları kaza sonucu hızla yere inerek çarpmak
5. Vücuda bol gelen giysi aşağı kaymak
6. Yağmak
1. Dağlara kar düştü.
1. Dağlara kar düştü.
7. Vurmak, değmek, rastlamak
1. İnce uzun dallı badem ağaçlarının alaca gölgeleri sahile inen keçi yoluna düşüyordu.
1. İnce uzun dallı badem ağaçlarının alaca gölgeleri sahile inen keçi yoluna düşüyordu.
8. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Vakti gelmeden ölü doğmak
9. -den , -den , -den , -den , Atlanmak, aradan çıkmak, eksik kalmak
1. Kitabın yeni baskısında buradan bir kelime düşmüş.
1. Kitabın yeni baskısında buradan bir kelime düşmüş.
10. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Eksilmek
1. Gündelikleri yarı yarıya düşmüştü.
1. Gündelikleri yarı yarıya düşmüştü.
11. Aşırı ilgi veya sevgi göstermek
1. Sen bu işin üstüne çok düştün.
1. Sen bu işin üstüne çok düştün.
12. Uğramak, kapılmak
1. Kadınlar yeni baştan telaşa, heyecana, korkuya düştüler.
1. Kadınlar yeni baştan telaşa, heyecana, korkuya düştüler.
13. Yakışmak, uygun gelmek
1. Bu resim buraya iyi düştü.
1. Bu resim buraya iyi düştü.
14. Yakışık almak
1. Bize düşen, medeniyetin zorlamaları karşısında bir ayıklamayı başarabilmek olmalıdır.
1. Bize düşen, medeniyetin zorlamaları karşısında bir ayıklamayı başarabilmek olmalıdır.
15. Ödevi veya yetkisi içinde bulunmak
1. Bana arada bir bakkaldan tuz, limon almak düşüyor, o kadar.
1. Bana arada bir bakkaldan tuz, limon almak düşüyor, o kadar.
16. Bulunmak
1. Birlikte evden çıkmışlar, limanda iskelenin karşısına düşen kahveye doğru yürümüşlerdi.
1. Birlikte evden çıkmışlar, limanda iskelenin karşısına düşen kahveye doğru yürümüşlerdi.
17. Biriyle yaşama, çalışma, birlikte olma durumunda kalmak
1. O asker, gittiğimiz yerde bir aralık benim bölüğüme düşmüştü.
1. O asker, gittiğimiz yerde bir aralık benim bölüğüme düşmüştü.
18. Bir bölüşme sonunda payına ayrılmak
1. Mirastan ona bu ev düştü.
1. Mirastan ona bu ev düştü.
19. Kötü bir sebeple istenmeden bir yerde bulunmak
1. Bu yaşta mahkemelere düşmek...
1. Bu yaşta mahkemelere düşmek...
20. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , İşbaşından uzaklaşmak
1. Kabine düştü.
1. Kabine düştü.
21. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Hızı, gücü, değeri azalmak
1. Arabanın hızı düştü. Paranın değeri düştü.
1. Arabanın hızı düştü. Paranın değeri düştü.
22. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Isı, basınç, ateş vb. eksilmek, azalmak
1. İki gün içinde ateş düştü; ağrılar, sızılar hafifledi.
1. İki gün içinde ateş düştü; ağrılar, sızılar hafifledi.
23. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Düşkünleşmek
1. Babam balıkçı amma vaktiyle zenginmiş efendim. Sonradan düşmüş.
1. Babam balıkçı amma vaktiyle zenginmiş efendim. Sonradan düşmüş.
24. Bir yere ansızın gelmek, damlamak, tesadüfen gelmek
1. Bir rastlantı sonucu aralarına düşmüştüm.
1. Bir rastlantı sonucu aralarına düşmüştüm.
25. Belirli zamana rastlamak
1. Babasının Sütlüce'de yeni bir ev alması bu tarihlere düşer.
1. Babasının Sütlüce'de yeni bir ev alması bu tarihlere düşer.
26. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Fırsat çıkmak
1. Bir kelepir düştü.
1. Bir kelepir düştü.
27. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Olmak, olumsuz bir duruma girmek
1. Yorgun düşmek. Zayıf düşmek. Şehit düşmek. Esir düşmek.
1. Yorgun düşmek. Zayıf düşmek. Şehit düşmek. Esir düşmek.
28. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Savaşta savunulmaz duruma gelerek teslim olmak
1. Medine'nin düştüğünü söylemek istedim.
1. Medine'nin düştüğünü söylemek istedim.
29. Bazı deyimlerde `yürümek, birlikte gelmek` anlamlarında kullanılan bir fiil
1. Önüne, peşine, arkasına düşmek.
1. Önüne, peşine, arkasına düşmek.
30. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Bayağılaşmak
31. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kötü yola girmek
1. Düşmüş kadınları bu dönemin yazarlarının yücelterek duygudaşlıkla çizdiklerini görüyoruz.
1. Düşmüş kadınları bu dönemin yazarlarının yücelterek duygudaşlıkla çizdiklerini görüyoruz.
32. Alışmak, müptela olmak
33. teknik , teknik , teknik , teknik , Telefon, sanal ağ vb. alanlarda bağlantı kurmak
1. `insanların talihsizliklere uğraması olağandır` anlamında kullanılan bir söz
1. Ulan bu kıyafet ne? diye haykırdı. -Ey, dünya bu ... düşmez kalkmaz bir Allah.
1. Ulan bu kıyafet ne? diye haykırdı. -Ey, dünya bu ... düşmez kalkmaz bir Allah.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Düş ile ilgili, hayalî
1. Gökteki düşsel melekler gerçek olsalar bile onlar hiç yeni bir şey doğuramazdı.
1. Gökteki düşsel melekler gerçek olsalar bile onlar hiç yeni bir şey doğuramazdı.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Düşü olmayan
1. Geceleri bile düşsüz koyu bir uyku çekerdi.
1. Geceleri bile düşsüz koyu bir uyku çekerdi.
1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Genel kural
2. Yasaları içine alan kitap
Lisan : Arapça dustūr
Telaffuz : düstu:ru
çenesi düşük, eteği düşük, kuskunu düşük, paçası düşük, süngüsü düşük, yıldızı düşük
1. isim , isim , isim , isim , Yaşayabilecek duruma gelmeden doğan yavru, ceninisakıt, bağan, sakıt
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Aşağı doğru düşmüş, aşağı sarkmış
1. Düşük mide. Düşük omuz.
1. Düşük mide. Düşük omuz.
3. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Az
1. Düşük faiz. Düşük fiyat.
1. Düşük faiz. Düşük fiyat.
4. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , İktidardan düşmüş veya düşürülmüş
5. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Dil bilgisi kurallarına uymayan
1. Düşük cümle.
1. Düşük cümle.
6. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Eski değer ve onurunu yitirmiş olan
1. Dolmuşa bindiğine göre orta hâlli belki de daha düşük olacak.
1. Dolmuşa bindiğine göre orta hâlli belki de daha düşük olacak.