Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
düşman ağzı
Anlamı:

1. isim , isim , mecaz , mecaz , isim , isim , mecaz , mecaz , Düşmanın uydurduğu söz

2. Bir durumu kötü gösteren söz


düşman başına
Anlamı:

1. durumun kötü olduğunu göstermek için kullanılan bir söz

Örnek:

1. Hele ihtiyarlıkta yatağa düşmek, düşman başına.

1. Hele ihtiyarlıkta yatağa düşmek, düşman başına.


düşman çatlatmak
Anlamı:

1. iyi durum ve başarılarla düşmanı kıskandırmak veya kızdırmak


düşman düşmana gazel (veya Yasin) okumaz
Anlamı:

1. `düşmandan ancak kötülük beklenir` anlamında kullanılan bir söz


düşman olmak
Anlamı:

1. kin beslemeye başlamak


düşmanca
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Düşman gibi, düşmana yakışır

Örnek:

1. Peki ama bu öfke, bu sinir, ters bakışlar, düşmanca homurdanmalar neyin nesiydi?

1. Peki ama bu öfke, bu sinir, ters bakışlar, düşmanca homurdanmalar neyin nesiydi?

2. zarf , zarf , zarf , zarf , (düşma'nca) Düşman gibi, düşmana yakışır bir biçimde, düşmancasına

Örnek:

1. Düşmanca davranmak.

1. Düşmanca davranmak.


düşmancasına
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Düşmanca


Telaffuz : düşma'ncasına

düşmanı denize dökmek
Anlamı:

1. düşmanı denize kadar sürüp yok etmek


düşmanın karınca ise de hor bakma
Anlamı:

1. `düşmanın ne kadar güçsüz olursa olsun dikkat et, uyanık ol` anlamında kullanılan bir söz


düşmanlaşma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Düşmanlaşmak işi


düşmanlaşmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Düşman durumuna girmek


düşmanlaştırma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Düşmanlaştırmak işi


düşmanlaştırmak fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Düşmanlaşmasına yol açmak


düşmanlık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Düşmanca duygu veya davranış, yağılık, hasımlık, adavet, muhasamat, husumet, antagonizm

Örnek:

1. Bu rahatsızlığını bana karşı düşmanlık biçiminde belli etti.

1. Bu rahatsızlığını bana karşı düşmanlık biçiminde belli etti.


düşme

İlgili Kelimeler:

elden düşme, orta hece düşmesi, ses düşmesi, ünlü düşmesi, ünsüz düşmesi

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Düşmek işi

Örnek:

1. Büyük bir maharetle kurulan pusuya düşmeme bıçaksırtı kalmıştı.

1. Büyük bir maharetle kurulan pusuya düşmeme bıçaksırtı kalmıştı.


düşmek fiil

İlgili Kelimeler:

düşe kalka, açık düşmek, iz düşümü

Anlamı:

1. -e , -e , -e , -e , Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek

Örnek:

1. Havada uçan kuş, vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor.

1. Havada uçan kuş, vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor.

2. -den , -den , -den , -den , Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan aşağıya inmek

Örnek:

1. Çocukken ağaçtan düşüp ayağım kırılmıştı da ağlayamamıştım.

1. Çocukken ağaçtan düşüp ayağım kırılmıştı da ağlayamamıştım.

3. Yere devrilmek, yere serilmek

Örnek:

1. Çocuk koşarken yere düştü.

1. Çocuk koşarken yere düştü.

4. Hava taşıtları kaza sonucu hızla yere inerek çarpmak

5. Vücuda bol gelen giysi aşağı kaymak

6. Yağmak

Örnek:

1. Dağlara kar düştü.

1. Dağlara kar düştü.

7. Vurmak, değmek, rastlamak

Örnek:

1. İnce uzun dallı badem ağaçlarının alaca gölgeleri sahile inen keçi yoluna düşüyordu.

1. İnce uzun dallı badem ağaçlarının alaca gölgeleri sahile inen keçi yoluna düşüyordu.

8. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Vakti gelmeden ölü doğmak

9. -den , -den , -den , -den , Atlanmak, aradan çıkmak, eksik kalmak

Örnek:

1. Kitabın yeni baskısında buradan bir kelime düşmüş.

1. Kitabın yeni baskısında buradan bir kelime düşmüş.

10. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Eksilmek

Örnek:

1. Gündelikleri yarı yarıya düşmüştü.

1. Gündelikleri yarı yarıya düşmüştü.

11. Aşırı ilgi veya sevgi göstermek

Örnek:

1. Sen bu işin üstüne çok düştün.

1. Sen bu işin üstüne çok düştün.

12. Uğramak, kapılmak

Örnek:

1. Kadınlar yeni baştan telaşa, heyecana, korkuya düştüler.

1. Kadınlar yeni baştan telaşa, heyecana, korkuya düştüler.

13. Yakışmak, uygun gelmek

Örnek:

1. Bu resim buraya iyi düştü.

1. Bu resim buraya iyi düştü.

14. Yakışık almak

Örnek:

1. Bize düşen, medeniyetin zorlamaları karşısında bir ayıklamayı başarabilmek olmalıdır.

1. Bize düşen, medeniyetin zorlamaları karşısında bir ayıklamayı başarabilmek olmalıdır.

15. Ödevi veya yetkisi içinde bulunmak

Örnek:

1. Bana arada bir bakkaldan tuz, limon almak düşüyor, o kadar.

1. Bana arada bir bakkaldan tuz, limon almak düşüyor, o kadar.

16. Bulunmak

Örnek:

1. Birlikte evden çıkmışlar, limanda iskelenin karşısına düşen kahveye doğru yürümüşlerdi.

1. Birlikte evden çıkmışlar, limanda iskelenin karşısına düşen kahveye doğru yürümüşlerdi.

17. Biriyle yaşama, çalışma, birlikte olma durumunda kalmak

Örnek:

1. O asker, gittiğimiz yerde bir aralık benim bölüğüme düşmüştü.

1. O asker, gittiğimiz yerde bir aralık benim bölüğüme düşmüştü.

18. Bir bölüşme sonunda payına ayrılmak

Örnek:

1. Mirastan ona bu ev düştü.

1. Mirastan ona bu ev düştü.

19. Kötü bir sebeple istenmeden bir yerde bulunmak

Örnek:

1. Bu yaşta mahkemelere düşmek...

1. Bu yaşta mahkemelere düşmek...

20. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , İşbaşından uzaklaşmak

Örnek:

1. Kabine düştü.

1. Kabine düştü.

21. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Hızı, gücü, değeri azalmak

Örnek:

1. Arabanın hızı düştü. Paranın değeri düştü.

1. Arabanın hızı düştü. Paranın değeri düştü.

22. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Isı, basınç, ateş vb. eksilmek, azalmak

Örnek:

1. İki gün içinde ateş düştü; ağrılar, sızılar hafifledi.

1. İki gün içinde ateş düştü; ağrılar, sızılar hafifledi.

23. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Düşkünleşmek

Örnek:

1. Babam balıkçı amma vaktiyle zenginmiş efendim. Sonradan düşmüş.

1. Babam balıkçı amma vaktiyle zenginmiş efendim. Sonradan düşmüş.

24. Bir yere ansızın gelmek, damlamak, tesadüfen gelmek

Örnek:

1. Bir rastlantı sonucu aralarına düşmüştüm.

1. Bir rastlantı sonucu aralarına düşmüştüm.

25. Belirli zamana rastlamak

Örnek:

1. Babasının Sütlüce'de yeni bir ev alması bu tarihlere düşer.

1. Babasının Sütlüce'de yeni bir ev alması bu tarihlere düşer.

26. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Fırsat çıkmak

Örnek:

1. Bir kelepir düştü.

1. Bir kelepir düştü.

27. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Olmak, olumsuz bir duruma girmek

Örnek:

1. Yorgun düşmek. Zayıf düşmek. Şehit düşmek. Esir düşmek.

1. Yorgun düşmek. Zayıf düşmek. Şehit düşmek. Esir düşmek.

28. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Savaşta savunulmaz duruma gelerek teslim olmak

Örnek:

1. Medine'nin düştüğünü söylemek istedim.

1. Medine'nin düştüğünü söylemek istedim.

29. Bazı deyimlerde `yürümek, birlikte gelmek` anlamlarında kullanılan bir fiil

Örnek:

1. Önüne, peşine, arkasına düşmek.

1. Önüne, peşine, arkasına düşmek.

30. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Bayağılaşmak

31. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Kötü yola girmek

Örnek:

1. Düşmüş kadınları bu dönemin yazarlarının yücelterek duygudaşlıkla çizdiklerini görüyoruz.

1. Düşmüş kadınları bu dönemin yazarlarının yücelterek duygudaşlıkla çizdiklerini görüyoruz.

32. Alışmak, müptela olmak

33. teknik , teknik , teknik , teknik , Telefon, sanal ağ vb. alanlarda bağlantı kurmak


düşmez kalkmaz bir Allah
Anlamı:

1. `insanların talihsizliklere uğraması olağandır` anlamında kullanılan bir söz

Örnek:

1. Ulan bu kıyafet ne? diye haykırdı. -Ey, dünya bu ... düşmez kalkmaz bir Allah.

1. Ulan bu kıyafet ne? diye haykırdı. -Ey, dünya bu ... düşmez kalkmaz bir Allah.


düşsel
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Düş ile ilgili, hayalî

Örnek:

1. Gökteki düşsel melekler gerçek olsalar bile onlar hiç yeni bir şey doğuramazdı.

1. Gökteki düşsel melekler gerçek olsalar bile onlar hiç yeni bir şey doğuramazdı.


düşsellik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Düşsel olma durumu


duşsuz
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Duşu olmayan


düşsüz
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Düşü olmayan

Örnek:

1. Geceleri bile düşsüz koyu bir uyku çekerdi.

1. Geceleri bile düşsüz koyu bir uyku çekerdi.


düşsüzlük
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Düşsüz olma durumu


düstur
Anlamı:

1. isim , isim , eskimiş , eskimiş , isim , isim , eskimiş , eskimiş , Genel kural

2. Yasaları içine alan kitap


Lisan : Arapça dustūr

Telaffuz : düstu:ru

düstur edinmek
Anlamı:

1. ilke veya kural olarak kabul etmek


düşük

İlgili Kelimeler:

çenesi düşük, eteği düşük, kuskunu düşük, paçası düşük, süngüsü düşük, yıldızı düşük

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Yaşayabilecek duruma gelmeden doğan yavru, ceninisakıt, bağan, sakıt

2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Aşağı doğru düşmüş, aşağı sarkmış

Örnek:

1. Düşük mide. Düşük omuz.

1. Düşük mide. Düşük omuz.

3. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Az

Örnek:

1. Düşük faiz. Düşük fiyat.

1. Düşük faiz. Düşük fiyat.

4. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , İktidardan düşmüş veya düşürülmüş

5. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Dil bilgisi kurallarına uymayan

Örnek:

1. Düşük cümle.

1. Düşük cümle.

6. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Eski değer ve onurunu yitirmiş olan

Örnek:

1. Dolmuşa bindiğine göre orta hâlli belki de daha düşük olacak.

1. Dolmuşa bindiğine göre orta hâlli belki de daha düşük olacak.