Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
düşeyazmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Düşme tehlikesi atlatmak


Telaffuz : düşe'yazmak

düşeylik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Düşey olma durumu

2. Düşey durumda bulunan bir cismin özelliği


düşkü
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Uğraşı


düşkün

İlgili Kelimeler:

düşkünlerevi, düşkünler yurdu, boğazına düşkün, canına düşkün, gırtlağına düşkün, nefsine düşkün, dayak düşkünü, devlet düşkünü, duvak düşkünü, fırsat düşkünü, ikbal düşkünü, kılık kıyafet düşkünü, kıyafet düşkünü, kibar düşkünü, kibarlık düşkünü, kitap düşkünü, koltuk düşkünü, menfaat düşkünü, surat düşkünü

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bir şeye kendini aşırı vermiş olan, çok bağlı, âşıklı, tutkun

Örnek:

1. Onlar kadar birbirine düşkün, birbirine uymuş bir çift daha ömrümde görmedim desem yeri vardır.

1. Onlar kadar birbirine düşkün, birbirine uymuş bir çift daha ömrümde görmedim desem yeri vardır.

2. Meraklı

Örnek:

1. İnsan ise memnu olan şeye düşkündür.

1. İnsan ise memnu olan şeye düşkündür.

3. Geçim sıkıntısına düşmüş

Örnek:

1. Eski arkadaşının düşkün bulunduğu hâlinden anlaşılıyordu.

1. Eski arkadaşının düşkün bulunduğu hâlinden anlaşılıyordu.

4. Yoksulluk sebebiyle mutluluk ve refahını yitirmiş

Örnek:

1. Zavallı, arabasını satmış, düşkün bir hâldeydi.

1. Zavallı, arabasını satmış, düşkün bir hâldeydi.

5. Yaşlılık, hastalık vb. sebeplerle çalışma gücünü yitirmiş

Örnek:

1. Artık şimdi öyle düşkün bir babayım ki / Yüreğim hun, sayhalarım boğuk boğuktur

1. Artık şimdi öyle düşkün bir babayım ki / Yüreğim hun, sayhalarım boğuk boğuktur

6. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Değer ve onurunu yitirmiş

7. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Kötü yola düşmüş, ahlaksız

Örnek:

1. Emniyet memurları Beyoğlu'nun çalgılı bahçelerinden yüz yirmi düşkün kız derleyip toplamış.

1. Emniyet memurları Beyoğlu'nun çalgılı bahçelerinden yüz yirmi düşkün kız derleyip toplamış.


düşkün olmak
Anlamı:

1. çok önem, değer vermek

Örnek:

1. Şiire milletçe düşkün oluşumuzun sebeplerini araştırırken kafiye merakımıza takıldım.

1. Şiire milletçe düşkün oluşumuzun sebeplerini araştırırken kafiye merakımıza takıldım.


Ön Takı : (birine veya bir şeye)

düşkünler yurdu
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Düşkünlerevi


düşkünlerevi
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Çalışma gücünden yoksun, kazancı olmayan yoksul kimselerin barındırıldığı toplumsal bir yardım kuruluşu, bakım yurdu, darülaceze


Telaffuz : düşkünle'revi

düşkünleşme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Düşkünleşmek durumu


düşkünleşmek fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Düşkün duruma gelmek


düşkünlük

İlgili Kelimeler:

ikbal düşkünlüğü, kitap düşkünlüğü

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Düşkün olma durumu, iptila

Örnek:

1. Alçak gönüllü bir aydın. Hiç gösteriş düşkünlüğü yok.

1. Alçak gönüllü bir aydın. Hiç gösteriş düşkünlüğü yok.

2. Çoğu kez bünyeye bağlı sürekli ve aşırı güçsüzlük

3. Rezillik, insana yakışmayan hayat biçimi

Örnek:

1. Şerefiyle, askerce ölüvermiş olsaydı bu düşkünlüğü görmeyecekti.

1. Şerefiyle, askerce ölüvermiş olsaydı bu düşkünlüğü görmeyecekti.

4. Paraca sıkıntıda olma, gözden düşme

Örnek:

1. Fakat hanımlık kısa sürdü, devlet düşkünlüğü kolay değil.

1. Fakat hanımlık kısa sürdü, devlet düşkünlüğü kolay değil.


düşlem
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Düş yoluyla beliren görüntü

Örnek:

1. Öykümde, düşlemi uç noktasına vardırıp bir öykü kişisinden söz etmiştim.

1. Öykümde, düşlemi uç noktasına vardırıp bir öykü kişisinden söz etmiştim.


düşleme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Düşlemek işi

Örnek:

1. Bir düşleme içinde olduğu her hâlinden belliydi, dalmış gitmişti.

1. Bir düşleme içinde olduğu her hâlinden belliydi, dalmış gitmişti.


düşlemek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Bir şeyi, bir kimseyi, bir durumu istenilen biçimde tasarlamak, zihinde canlandırmak

Örnek:

1. Sanırım o gece de alttan alta hep bunu düşlüyordum.

1. Sanırım o gece de alttan alta hep bunu düşlüyordum.


düşlemli
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Düşlemi olan


düşlemlilik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Düşlemli olma durumu


düşlemsel
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Düşlemle ilgili


düşlemsellik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Düşlemsel özellik taşıma, düşlemsel olma durumu

Örnek:

1. Yazınsal gerçeklik, önünde sonunda bir düşlemselliğin ürünüdür.

1. Yazınsal gerçeklik, önünde sonunda bir düşlemselliğin ürünüdür.


düşlemsiz
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Düşlemi olmayan


düşlemsizlik
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Düşlemi olmama durumu

Örnek:

1. Türk romanının kısır döngülerden kurtulamamasını düşlemsizliğine bağlıyorum ben.

1. Türk romanının kısır döngülerden kurtulamamasını düşlemsizliğine bağlıyorum ben.


düşleyebilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Düşleyebilmek işi


düşleyebilmek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Düşleme ihtimali veya imkânı bulunmak


düşleyiş
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Düşleme işi


duşlu
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Duşu olan


düşman

İlgili Kelimeler:

düşman ağzı, dost düşman, can düşmanı, ekmek düşmanı, ırz düşmanı, kaşık düşmanı, tuz ekmek düşmanı

Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Birinin kötülüğünü isteyen, ondan nefret eden, ona zarar vermeye çalışan kimse, yağı, hasım, antagonist, dost karşıtı

Örnek:

1. Ben ki dans salonlarına, barlara düşman bir adamımdır.

1. Ben ki dans salonlarına, barlara düşman bir adamımdır.

2. Birbirleriyle savaşan devletler ve bu devletlerin asker, sivil bütün uyrukları

Örnek:

1. Biz toprağımızdan düşmanı atmaya mecburuz.

1. Biz toprağımızdan düşmanı atmaya mecburuz.

3. Aralarında birbirleriyle çatışmaya varacak ölçüde anlaşmazlık olan taraflar

Örnek:

1. Dostumuza güvenmeyelim de düşmanımıza mı güvenelim?

1. Dostumuza güvenmeyelim de düşmanımıza mı güvenelim?

4. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bir şeyin yaşamasına, barınmasına engel olan (güç, tutum vb.)

5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bir şeyi büyük ölçüde kullanıp tüketen kimse

Örnek:

1. Ekmek düşmanı.

1. Ekmek düşmanı.

6. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Bazı şeylerden nefret eden, tiksinen kimse

Örnek:

1. İçki düşmanı.

1. İçki düşmanı.


Lisan : Farsça duşmān

düşman (veya düşmanı) kesilmek
Anlamı:

1. düşman olmak, düşman gibi görmek

Örnek:

1. Şu dakika yalnız bu memleketin değil, bütün insanlığın düşmanı kesilmişti.

1. Şu dakika yalnız bu memleketin değil, bütün insanlığın düşmanı kesilmişti.