92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , Zarf-fiil
1. -i , -i , -i , -i , Dürüm biçiminde sarmak, kıvırmak
1. Deri gibi sert, yayvan tandır ekmeğine alışmıştı; yer sofrasında bunu hem kaşık hem çatal yerine dürümleyerek kullanmayı beceriyordu.
1. Deri gibi sert, yayvan tandır ekmeğine alışmıştı; yer sofrasında bunu hem kaşık hem çatal yerine dürümleyerek kullanmayı beceriyordu.
1. zarf , zarf , mecaz , mecaz , zarf , zarf , mecaz , mecaz , Arası kesilmeksizin, arka arkaya, sürekli olarak
1. ... mektup desen değil, mektup deftere yazılmaz... Öyleyse ne yazarsın böyle durup dinlenmeden.
1. ... mektup desen değil, mektup deftere yazılmaz... Öyleyse ne yazarsın böyle durup dinlenmeden.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Durarak
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Ara sıra, zaman zaman, bekleyerek
1. Sakarya zaferi tacını giyinceye kadar durup durup dinleyecekti.
1. Sakarya zaferi tacını giyinceye kadar durup durup dinleyecekti.
1. zarf , zarf , mecaz , mecaz , zarf , zarf , mecaz , mecaz , Gereği veya nedeni yokken
1. Sanki bütün o insanlar durup dururken ses yükselttiler.
1. Sanki bütün o insanlar durup dururken ses yükselttiler.
2. Ansızın
1. Durup dururken kuru kuru öğürmeye başlıyordu.
1. Durup dururken kuru kuru öğürmeye başlıyordu.
esas duruş, rahat duruş, temel duruş, dik duruşlu, hazır ol duruşu, ihtiram duruşu, mum duruşu, saygı duruşu
1. isim , isim , isim , isim , Durma işi
1. Bu kız ona bir tür büyü yapmış, çocuğun oturuşu, duruşu, konuşması, gülümseyişi, her şeyi değişmişti.
1. Bu kız ona bir tür büyü yapmış, çocuğun oturuşu, duruşu, konuşması, gülümseyişi, her şeyi değişmişti.
açık duruşma, gizli duruşma, kapalı duruşma
1. isim , isim , hukuk , hukuk , isim , isim , hukuk , hukuk , Davacı ile davalının yargıç karşısında hazır bulundukları yargılama evresi, murafaa
1. Ortada zaptiyesiyle, hapishanesiyle, hâkimleri, duruşmaları ile devlet kuvveti vardı, karşı durulamazdı.
1. Ortada zaptiyesiyle, hapishanesiyle, hâkimleri, duruşmaları ile devlet kuvveti vardı, karşı durulamazdı.
dürüst oyun, doğru dürüst, tendürüst
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Sözünde ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan, doğru (kimse)
1. Dürüst bir insan, inansa da inanmasa da mefhumları yerli yerinde kullanmak borcundadır.
1. Dürüst bir insan, inansa da inanmasa da mefhumları yerli yerinde kullanmak borcundadır.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Kurallara uygun, yanlışsız
1. İyi giyinmek her zaman dürüst bir zevk ifade etmez.
1. İyi giyinmek her zaman dürüst bir zevk ifade etmez.
Lisan : Farsça durust
1. sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , sıfat , sıfat , eskimiş , eskimiş , Sert, gücendirici, kırıcı
1. Ömründe bir defa kimseye dürüşt bir söz söylememişti.
1. Ömründe bir defa kimseye dürüşt bir söz söylememişti.
Lisan : Farsça duruşt
1. isim , isim , spor , spor , isim , isim , spor , spor , Kurallara ve karşılıklı hoşgörüye bağlı kalınarak oynanan oyun
1. isim , isim , isim , isim , Doğruluk
1. O zaman parmağımın şerefine içerken, dürüstlüğün şerefine içmiş oluruz, değil mi?
1. O zaman parmağımın şerefine içerken, dürüstlüğün şerefine içmiş oluruz, değil mi?
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Ansızın durmak
1. Birden, koskocaman bir kutu, upuzun bir şey, gürültüyle duruverdi yanımda.
1. Birden, koskocaman bir kutu, upuzun bir şey, gürültüyle duruverdi yanımda.
Telaffuz : duru'vermek
1. isim , isim , isim , isim , Suriye'nin Havran bölgesinde, Lübnan'ın bazı bölgelerinde ve buralara yakın bölgelerde yaşayan ve kendilerine özgü mezhepleri olan bir topluluk
Özel: Evet
Lisan : Arapça durzī
Telaffuz : dürzi:
duş kabini, duş teknesi, el duşu
1. isim , isim , isim , isim , Temizlik veya tedavi amacıyla suyu yüksekten üzerine doğru püskürtme yoluyla yıkanma
1. Soğuk bir duş, sonra da deliksiz bir uyku!
1. Soğuk bir duş, sonra da deliksiz bir uyku!
2. Bu biçimde yıkanmaya yarayan alet
Lisan : Fransızca douche
düş gücü, düş kırıklığı
1. isim , isim , isim , isim , Uyurken zihinde beliren olayların, düşüncelerin bütünü, rüya
1. Dadaloğlu'm, sevdası var başımda / Gündüz hayalimde, gece düşümde
1. Dadaloğlu'm, sevdası var başımda / Gündüz hayalimde, gece düşümde
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Gerçek olmayan şey, imge
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Gerçekleşmesi istenen şey, umut
1. rüya görmek
1. Uyumak üzere olduğunu anladığında düş görmemek için dua etti.
1. Uyumak üzere olduğunu anladığında düş görmemek için dua etti.