Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
durduruvermek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Çabucak durdurmak


Telaffuz : durduru'vermek

dürebilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dürebilmek işi


dürebilmek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Dürme ihtimali veya imkânı bulunmak


durgu
Anlamı:

1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Sekte

2. müzik , müzik , müzik , müzik , Bir müzik eserinde, bitiş etkisi yapan armonik zincirlemeler bütünü


durgun

İlgili Kelimeler:

durgun şişkinlik

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Sakin

Örnek:

1. Deniz masmavi, hava durgun, her taraf ılıktı.

1. Deniz masmavi, hava durgun, her taraf ılıktı.

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Neşesiz, keyifsiz, sessiz

Örnek:

1. Öteki durgun bir Anadolu köylüsü idi.

1. Öteki durgun bir Anadolu köylüsü idi.

3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Canlı olmayan, sönük, hareketsiz

Örnek:

1. Harp hemen tesirini gösterdi. Piyasa durgun.

1. Harp hemen tesirini gösterdi. Piyasa durgun.


durgun şişkinlik
Anlamı:

1. isim , isim , ekonomi , ekonomi , isim , isim , ekonomi , ekonomi , Ekonomideki durgunluk ve enflasyonun aynı anda yaşanması, stagflasyon


durgunlaşma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Durgunlaşmak durumu


durgunlaşmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Durgun bir duruma gelmek


durgunlaştırma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Durgunlaştırmak işi


durgunlaştırmak fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Durgun duruma getirmek


durgunluk
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Durgun olma durumu

Örnek:

1. Bana göre ölümün en büyük vasfı durgunluk, hareketsizliktir.

1. Bana göre ölümün en büyük vasfı durgunluk, hareketsizliktir.

2. ekonomi , ekonomi , ekonomi , ekonomi , Alışverişin azlığı vb. nedenlerle piyasanın durgun olması, resesyon


durgunluk çökmek
Anlamı:

1. sessiz, sakin duruma girmek

Örnek:

1. Posta kâtibi eskiden çok sert bir adamdı. Fakat gitgide ona garip bir durgunluk çökmüştü.

1. Posta kâtibi eskiden çok sert bir adamdı. Fakat gitgide ona garip bir durgunluk çökmüştü.


durma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Durmak işi

Örnek:

1. Bu rakkasın durmasına hiçbirimiz alışık değilizdir bu evde, o hep aynı ahenkle sallanmalı.

1. Bu rakkasın durmasına hiçbirimiz alışık değilizdir bu evde, o hep aynı ahenkle sallanmalı.


durmadan
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Ara vermeden, kesintisiz, sürekli

Örnek:

1. İnce, ürkek bir sesle durmadan inliyordu.

1. İnce, ürkek bir sesle durmadan inliyordu.


Telaffuz : du'rmadan

durmak fiil

İlgili Kelimeler:

duran top, durmuş oturmuş, dursuz duraksız, durup dinlenmeden, durup durup, durup dururken, süreduran

Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Hareketsiz durumda olmak

Örnek:

1. Motorlu su taşıtlarından biri de kanal rıhtımının tam bizim önümüze düşen bir noktasında demir atmış duruyordu.

1. Motorlu su taşıtlarından biri de kanal rıhtımının tam bizim önümüze düşen bir noktasında demir atmış duruyordu.

2. İşlemez olmak, çalışmamak

Örnek:

1. Bileğimdeki saat durmuş.

1. Bileğimdeki saat durmuş.

3. Bir yerde bir süre oyalanmak, eğlenmek, eğleşmek, tevakkuf etmek

Örnek:

1. Yolda nerede çeşme gördümse durdum, elimi yüzümü yıkadım, su içtim.

1. Yolda nerede çeşme gördümse durdum, elimi yüzümü yıkadım, su içtim.

4. Dinmek, kesilmek

Örnek:

1. Yağmur durdu.

1. Yağmur durdu.

5. Varlığını sürdürmek

Örnek:

1. Türklerin yüzlerce yıl önceki kitabeleri hâlâ duruyor.

1. Türklerin yüzlerce yıl önceki kitabeleri hâlâ duruyor.

6. Var olmak

Örnek:

1. Bu kadar dersim dururken sinemaya nasıl gideyim?

1. Bu kadar dersim dururken sinemaya nasıl gideyim?

7. Beklemek, dikilmek

Örnek:

1. Oturacak değil, ayakta duracak yer yok.

1. Oturacak değil, ayakta duracak yer yok.

8. Yaşamak

Örnek:

1. Anneannen duruyor mu?

1. Anneannen duruyor mu?

9. Birisinin malı olarak bulunmak veya o malla ilişkisi olmak

Örnek:

1. Yazlık eviniz hâlâ duruyor mu?

1. Yazlık eviniz hâlâ duruyor mu?

10. Kalmak

Örnek:

1. Artık çok durmamış, yanındaki hanımla birlikte balodan çıkmış.

1. Artık çok durmamış, yanındaki hanımla birlikte balodan çıkmış.

11. Bir yerde olmak veya bulunmak

Örnek:

1. Aspirin getirmeyeceğini adı gibi biliyordu çünkü çekmecesinde dokunulmamış bir kutu duruyordu.

1. Aspirin getirmeyeceğini adı gibi biliyordu çünkü çekmecesinde dokunulmamış bir kutu duruyordu.

12. Belli bir durumda, bir görevde bulunmak

Örnek:

1. Her gelişimde ben de maçları seyreder, kaleci dururdum.

1. Her gelişimde ben de maçları seyreder, kaleci dururdum.

13. Ara vermek

Örnek:

1. Sabahtan beri hiç durmadım.

1. Sabahtan beri hiç durmadım.

14. Bir konuyla çok ilgilenmek, üstüne düşmek

15. yardımcı fiil , yardımcı fiil , yardımcı fiil , yardımcı fiil , Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e) zarf-fiil eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur: Çalışadurmak, bakadurmak, getiredurmak, yiyedurmak gibi


durmaksızın
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Hiç durmadan, ara vermeden

Örnek:

1. Bir hafta süreyle durmaksızın işkence ettiği tutuklusunun yüzüne bile bakmamıştı.

1. Bir hafta süreyle durmaksızın işkence ettiği tutuklusunun yüzüne bile bakmamıştı.


Telaffuz : durma'ksızın

durmalı çıkış
Anlamı:

1. isim , isim , spor , spor , isim , isim , spor , spor , Bisiklet yarışlarında bir yardımcının kol itişiyle yapılan çıkış


dürme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dürmek işi

2. Gözleme (II)

3. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Lahana


dürmece
Anlamı:

1. isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , isim , isim , hayvan bilimi , hayvan bilimi , Bağlarda, tomurcuk, yaprak ve salkım yiyerek yaşayan, sarımsı gece kelebeği (Sparganothis pilleriana)


dürmek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Bir şeyi kıvırıp silindir biçiminde kendi üzerine sarmak

Örnek:

1. Kâğıdı dürmek. Halıyı dürmek.

1. Kâğıdı dürmek. Halıyı dürmek.

2. Bir şeyi üst üste katlamak


durmuş oturmuş
Anlamı:

1. sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , sıfat , sıfat , mecaz , mecaz , Olgun, davranışları tutarlı (kimse)

Örnek:

1. Ona yetişemedi. Yetişse onu tuttuğu durmuş oturmuş bilge konuşmacılardan sanabilirdi.

1. Ona yetişemedi. Yetişse onu tuttuğu durmuş oturmuş bilge konuşmacılardan sanabilirdi.

2. Derli toplu

Örnek:

1. Kuşkularım ve duraksamalarımla, bir türlü durmuş oturmuş bir düzene kavuşamamanın acısını çekiyorum.

1. Kuşkularım ve duraksamalarımla, bir türlü durmuş oturmuş bir düzene kavuşamamanın acısını çekiyorum.

3. Aşırılığa kaçmamış

Örnek:

1. Üstelik de tabirlerle dolu, zengin, durmuş oturmuş bir dili vardı.

1. Üstelik de tabirlerle dolu, zengin, durmuş oturmuş bir dili vardı.


durmuş oturmuşluk
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Durmuş oturmuş olma durumu

Örnek:

1. Emekli miralaydaki o olgunluk, o durmuş oturmuşluk, o dünyaya serin serin, uzaktan bakabilme kabiliyeti...

1. Emekli miralaydaki o olgunluk, o durmuş oturmuşluk, o dünyaya serin serin, uzaktan bakabilme kabiliyeti...


duromer plastik
Anlamı:

1. isim , isim , kimya , kimya , isim , isim , kimya , kimya , Sıkı ağ yapılı moleküllerden oluşan sert ve katı plastik türü


Dursunbey
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Balıkesir iline bağlı ilçelerden biri


Özel: Evet

Telaffuz : dursu'nbey

dursuz duraksız
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Durmadan, durmaksızın

Örnek:

1. Ağlıyordum ve sürekli dursuz duraksız konuşuyordum.

1. Ağlıyordum ve sürekli dursuz duraksız konuşuyordum.