92406 kayıt bulundu.
1. nesnesiz , nesnesiz , halk ağzında , halk ağzında , nesnesiz , nesnesiz , halk ağzında , halk ağzında , Yeteri kadar yemiş olmak, doymak
1. -i , -i , -i , -i , Doyurma ihtimali veya imkânı bulunmak
1. Senin gibi azgın bir delikanlıya vereceğim ilk ders, doyurabildiğin kadının sana vereceği tadın ne kadar önemli olduğudur.
1. Senin gibi azgın bir delikanlıya vereceğim ilk ders, doyurabildiğin kadının sana vereceği tadın ne kadar önemli olduğudur.
doyuran buhar
1. sıfat , sıfat , fizik , fizik , sıfat , sıfat , fizik , fizik , Bir sıvının içinde eriyerek onu doyma durumuna getiren (madde)
2. isim , isim , isim , isim , Bir çelik çubuğu doyma durumuna getiren indükleyici manyetik alan
1. isim , isim , fizik , fizik , isim , isim , fizik , fizik , Kendi sıvısı ile doyma durumunda olan buhar
1. isim , isim , isim , isim , Doyurmak işi
1. Onlar beleşe karın doyurmaya gelmişler.
1. Onlar beleşe karın doyurmaya gelmişler.
öksüzdoyuran
1. -i , -i , -i , -i , Açlığını gidermek
1. Hiç kimse bir diğerinin yerine karnını doyuramaz, hiç kimse bir başkasının uykusunu uyuyamaz.
1. Hiç kimse bir diğerinin yerine karnını doyuramaz, hiç kimse bir başkasının uykusunu uyuyamaz.
2. Geçindirmek, yaşamasını sağlamak
1. Bu topraklar milyonlarca kişiyi doyurabilir.
1. Bu topraklar milyonlarca kişiyi doyurabilir.
3. Bir maddenin içine alabileceği kadar başka bir madde katmak
4. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Kandırıcı, inandırıcı olmak, tatmin etmek
1. Elli yıl gecikmeyle yapılan bu açıklamanın insanı doyuracak bir yanı yoktur.
1. Elli yıl gecikmeyle yapılan bu açıklamanın insanı doyuracak bir yanı yoktur.
5. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Para yedirmek
6. fizik , fizik , fizik , fizik , Doyma durumuna getirmek
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Doyurma özelliği bulunan, tatminkâr
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İnandırıcı
1. Soruma doyurucu bir cevap veremediniz.
1. Soruma doyurucu bir cevap veremediniz.
1. yeterli olmak
1. Verdiğim yanıt doyurucu gelmemişti madama ama kibarlığını da bozmamıştı.
1. Verdiğim yanıt doyurucu gelmemişti madama ama kibarlığını da bozmamıştı.
1. -e , -e , nesnesiz , nesnesiz , -e , -e , nesnesiz , nesnesiz , Doyurma işine konu olmak
1. -e , -e , nesnesiz , nesnesiz , -e , -e , nesnesiz , nesnesiz , Çabucak doymak
Telaffuz : doyu'vermek
1. isim , isim , isim , isim , Bir ilacın bir defada veya bir günde alınması gereken miktarı, dozaj
1. Ruhsal gerilimlerimiz varsa düşük dozda Diazem falan alın, hiç değilse...
1. Ruhsal gerilimlerimiz varsa düşük dozda Diazem falan alın, hiç değilse...
2. kimya , kimya , kimya , kimya , Bir maddenin bir birleşiğe, bir karışıma giren veya girmesi gereken belli miktarı, düze, dozaj
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Genellikle bir davranış, bir konuşma vb.nde yeterli görülen ölçü, dozaj
1. Çok ölçülü konuşur ve onun etrafındaki lakırtıları muayyen bir dozu geçmezdi.
1. Çok ölçülü konuşur ve onun etrafındaki lakırtıları muayyen bir dozu geçmezdi.
Lisan : Fransızca dose
1. isim , isim , isim , isim , Doz
1. … bizzat yerinde ve tam dozajında…
1. … bizzat yerinde ve tam dozajında…
2. kimya , kimya , kimya , kimya , Bir birleşiğe veya bir karışıma girecek madde miktarlarının belirtilmesi, düzem
Lisan : Fransızca dosage
1. isim , isim , isim , isim , Tırtıllı veya lastik tekerlekli yol yapım makinesi, yoldüzler
Lisan : Fransızca bulldozer
1. ilacın ölçüsünü aşmamak, gerektiği kadar vermek
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , ölçüyü aşmamak, aşırı davranmamak
1. Saygının ve sevginin dozunu iyi ayarlayabilmeli insan.
1. Saygının ve sevginin dozunu iyi ayarlayabilmeli insan.
1. ilaçta ölçüyü tutturamamak
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , ölçüyü aşmak, aşırı gitmek
1. Şakanın dozu kaçmıştı.
1. Şakanın dozu kaçmıştı.