Sözlük

Her geçen gün büyüyen ve güncellenen TDE sözlüğü...

92406 kayıt bulundu.

Sırala
dolayış
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dolama işi


dolayısıyla
Anlamı:

1. zarf , zarf , zarf , zarf , Dolaylı olarak, doğrudan ilgili olmayarak

Örnek:

1. Dolayısıyla onun da ne düşündüğünü anlamış olduk.

1. Dolayısıyla onun da ne düşündüğünü anlamış olduk.

2. Nedeniyle

Örnek:

1. Başka sebepler dolayısıyla aileye karşı koymuş bulunuyordu.

1. Başka sebepler dolayısıyla aileye karşı koymuş bulunuyordu.


Telaffuz : dolayısı'yla

dolaylama
Anlamı:

1. isim , isim , edebiyat , edebiyat , isim , isim , edebiyat , edebiyat , Tek kelimeyle belirtilebilecek bir kavramı güçlü ve etkin bir anlatım için birden fazla kelimeyle anlatma: Atatürk yerine büyük kurtarıcı veya Ankara yerine Türkiye'nin kalbi demek gibi


dolaylı

İlgili Kelimeler:

dolaylı özne, dolaylı tümleç, dolaylı vergi

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Doğrudan doğruya olmayan, dolayısıyla olan, vasıtalı, bilvasıta, endirekt

Örnek:

1. Sözler ve eylemler birincil anlamlarını yitirdiler, her şey dolaylı yollardan bir başka şeyin göstergesi hâline geldi.

1. Sözler ve eylemler birincil anlamlarını yitirdiler, her şey dolaylı yollardan bir başka şeyin göstergesi hâline geldi.


dolaylı anlatmak
Anlamı:

1. anıştırmak, ima etmek


dolaylı özne
Anlamı:

1. isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , Sözde özne


dolaylı tümleç
Anlamı:

1. isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , isim , isim , dil bilgisi , dil bilgisi , Fiilin anlamını bütünleyen ve yönelme, kalma, çıkma durumlarından birinde bulunan veya edat alan tümleç

Örnek:

1. Çocuklar eve geldi.

1. Çocuklar eve geldi.


dolaylı vergi
Anlamı:

1. isim , isim , ekonomi , ekonomi , isim , isim , ekonomi , ekonomi , Yükümlüsü önceden bilinmeyen, malı satın alanı yükümlendiren, tüketiciden alınan vergi

Örnek:

1. Tekel maddelerinden alınan vergi, dolaylı vergidir.

1. Tekel maddelerinden alınan vergi, dolaylı vergidir.


dolaylılık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dolaylı olma durumu

Örnek:

1. Politik renkleri dolaylı biçimde yansıtmıyorum. Bir dolaylılık, dolaysızlık aranmamalı bence.

1. Politik renkleri dolaylı biçimde yansıtmıyorum. Bir dolaylılık, dolaysızlık aranmamalı bence.


dolaysız

İlgili Kelimeler:

dolaysız vergi

Anlamı:

1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Doğrudan doğruya olan, vasıtasız, bilavasıta

Örnek:

1. Yazarın bize dolaysız biçimde betimlediği başkişi nasıl bir erkek?

1. Yazarın bize dolaysız biçimde betimlediği başkişi nasıl bir erkek?

2. zarf , zarf , zarf , zarf , Araya herhangi bir araç girmeden

Örnek:

1. Kadının üretime dolaysız katılması, ona ekonomik özgürlüğünü sağlamaktır.

1. Kadının üretime dolaysız katılması, ona ekonomik özgürlüğünü sağlamaktır.


dolaysız vergi
Anlamı:

1. isim , isim , ekonomi , ekonomi , isim , isim , ekonomi , ekonomi , Yükümlüsü önceden bilinenden doğrudan doğruya alınan vergi


dolaysızlık
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Dolaysız olma durumu

Örnek:

1. Politik renkleri dolaylı biçimde yansıtmıyorum. Bir dolaylılık, dolaysızlık aranmamalı bence.

1. Politik renkleri dolaylı biçimde yansıtmıyorum. Bir dolaylılık, dolaysızlık aranmamalı bence.


doldurabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Doldurabilmek işi


doldurabilmek fiil
Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Doldurma ihtimali veya imkânı bulunmak

Örnek:

1. O, boks ve güreş tenkitçisi olmak yerine sanat ve edebiyat münekkidi olsaydı, büyük bir boşluğu doldurabilirdi.

1. O, boks ve güreş tenkitçisi olmak yerine sanat ve edebiyat münekkidi olsaydı, büyük bir boşluğu doldurabilirdi.


doldurboşalt
Anlamı:

1. isim , isim , spor , spor , isim , isim , spor , spor , Oyunun son dakikalarında galip olan takım tarafından oyalama amacıyla topu uzun paslarla rakip kale önüne gönderme

2. askerlik , askerlik , askerlik , askerlik , Nöbet sonrası namluda merminin kalıp kalmadığını denetlemek için verilen komut


doldurma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Doldurmak işi

Örnek:

1. Cesaretini toplamak için küçük kırbasına şarap doldurmayı unutmamıştı.

1. Cesaretini toplamak için küçük kırbasına şarap doldurmayı unutmamıştı.

2. edebiyat , edebiyat , edebiyat , edebiyat , Gereksiz söz ve benzetmelerle dolu anlatım

3. fizik , fizik , fizik , fizik , Yükleme


doldurmak fiil

İlgili Kelimeler:

doldurboşalt

Anlamı:

1. -i , -i , -i , -i , Dolmasını sağlamak, dolu duruma getirmek

Örnek:

1. Bunu bilmek içimi kederle dolduruyordu.

1. Bunu bilmek içimi kederle dolduruyordu.

2. Araç deposunu akaryakıtla tamamen dolu duruma getirmek

3. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Ateşli silahların içine mermi sürmek

Örnek:

1. İki tabanca getirdiler, takır takır doldurdular.

1. İki tabanca getirdiler, takır takır doldurdular.

4. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Bildirge, çizelge, fiş vb. basılı kâğıtların boş yerlerini tamamlamak

Örnek:

1. Osmanlı tabiiyetini haiz Müslim diye, yol tezkeresi doldururlardı.

1. Osmanlı tabiiyetini haiz Müslim diye, yol tezkeresi doldururlardı.

5. Yaşını, yılını bitirmek

Örnek:

1. Yirmi yaşını dolduralı bir iki seneden fazla olmamıştı.

1. Yirmi yaşını dolduralı bir iki seneden fazla olmamıştı.

6. Ses, koku yayılıp kaplamak

Örnek:

1. Odanın içini kızarmış bir ekmek kokusu doldurmuştu.

1. Odanın içini kızarmış bir ekmek kokusu doldurmuştu.

7. Belirli bir süreyi kaplamak, almak

Örnek:

1. Balıkçılara yardım etmek bütün zamanını doldurmayınca kentin içerilerine, gecekondu mahallelerine gitti.

1. Balıkçılara yardım etmek bütün zamanını doldurmayınca kentin içerilerine, gecekondu mahallelerine gitti.

8. -le , -le , mecaz , mecaz , -le , -le , mecaz , mecaz , Canlılık kazandırmak

Örnek:

1. Evi sade sesiyle değil vücudu ile de doldurdu.

1. Evi sade sesiyle değil vücudu ile de doldurdu.

9. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Birini, başkası için kötü düşünecek bir duruma getirmek

Örnek:

1. Ah, biliyorum, biliyorum seni o gece doldurdular.

1. Ah, biliyorum, biliyorum seni o gece doldurdular.


doldurtabilme
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Doldurtabilmek işi


doldurtabilmek fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Doldurtma ihtimali veya imkânı bulunmak


doldurtma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Doldurtmak işi


doldurtmak fiil
Anlamı:

1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , Doldurma işini yaptırmak


doldurulma
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Doldurulmak işi

Örnek:

1. Benim evimde ilkyaz, lavanta çiçeği torbacıklarının boşaltılıp yeniden doldurulmasıyla başlar.

1. Benim evimde ilkyaz, lavanta çiçeği torbacıklarının boşaltılıp yeniden doldurulmasıyla başlar.


doldurulmak fiil
Anlamı:

1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Dolu bir duruma getirilmek

2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Biri, başkası için kötü düşünecek bir duruma getirilmek


dolduruş
Anlamı:

1. isim , isim , isim , isim , Doldurma işi

Örnek:

1. O sayfaları hazırlayanlar karşımızdaki cephenin dolduruşuyla bir çanak anket düzenlediler.

1. O sayfaları hazırlayanlar karşımızdaki cephenin dolduruşuyla bir çanak anket düzenlediler.


dolduruşa gelmek (veya kapılmak)
Anlamı:

1. argo , argo , argo , argo , olumsuz yönde yönlendirilmek, kışkırtılmak

2. biri çeşitli yollarla pohpohlanarak yönlendirilmek, kışkırtılmak, gaza getirilmek