92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Memelilerde dölün ana karnındayken içinde bulunduğu organ, ana rahmi, rahim, karın, meşime, uterus
1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Döl yatağının ağzından dışarıya doğru uzanan yol, vajina
1. kurduğu iş düzeni bozulmak
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , hilesi ortaya çıkmak
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Dolma ihtimali veya imkânı bulunmak
1. isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , isim , isim , halk ağzında , halk ağzında , Tozluk yerine bacaklara ayak bileğinden dize kadar dolanan ensiz ve uzun kumaş parçası
1. Kıran Bey, şimdi bacaklarına dolak sarmış, siyah poturlu, keçe külahlı, göğsünde fişeklikler ve elinde mavzer, tığ gibi bir delikanlıydı.
1. Kıran Bey, şimdi bacaklarına dolak sarmış, siyah poturlu, keçe külahlı, göğsünde fişeklikler ve elinde mavzer, tığ gibi bir delikanlıydı.
2. Başörtüsü, yazma
1. Ellerinde güzel, gizemli Arap harfleri ile yazılı dövizleri, bayrakları, başlarında kumaş dolakları.
1. Ellerinde güzel, gizemli Arap harfleri ile yazılı dövizleri, bayrakları, başlarında kumaş dolakları.
3. Boyun atkısı
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Dolağı olmayan, büzgüsü bulunmayan
1. Adamın sırtında yakasız bir mintanı, bacaklarında da dolaksız bir külot vardı.
1. Adamın sırtında yakasız bir mintanı, bacaklarında da dolaksız bir külot vardı.
1. isim , isim , isim , isim , Dolama işinin her defası
1. Bu sargı ancak üç dolam dolanabilir.
1. Bu sargı ancak üç dolam dolanabilir.
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bir kez dolanacak miktarda olan
1. Beş dolam kuşak.
1. Beş dolam kuşak.
dolama otu
1. isim , isim , isim , isim , Dolamak işi
2. Giysilerin üstüne giyilen, önü açık bir tür üstlük
3. Poşu
1. Başıma bir dolama sarıp vardım hocanın durağına.
1. Başıma bir dolama sarıp vardım hocanın durağına.
4. mimarlık , mimarlık , mimarlık , mimarlık , Çeşitli eserlerdeki barok ve rokoko üslubunda iç içe süsleme motifi
5. tıp , tıp , tıp , tıp , Tırnak etrafındaki yumuşak bölümlerin, bazen de kemiğin iltihaplanmasından ileri gelen ağrılı şiş
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , Dolama otugillerden, çiçekleri küçük, yeşil veya beyaz bir bitki (Paronychia serpilifolia)
1. isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , isim , isim , bitki bilimi , bitki bilimi , İki çeneklilerden, örnek bitkisi dolama otu olan ve içine kasık otunu da alan karanfilgillerin alt familyası
1. isim , isim , isim , isim , Dolambaçlı yol
1. Köyün dolamaçlarına vurmuş, yokuşu ağır ağır çıkıyorlardı.
1. Köyün dolamaçlarına vurmuş, yokuşu ağır ağır çıkıyorlardı.
1. -e , -e , -i , -i , -e , -e , -i , -i , İplik, şerit, tel vb. nesneleri bir şeyin üzerine döndürerek sarmak
1. İpleri sedirlerin bacaklarına doladılar.
1. İpleri sedirlerin bacaklarına doladılar.
2. Sarmak, kavuşturmak
1. Annem yerinden kalktı, yanıma geldi, bir kolunu uzatarak omzuna doladı.
1. Annem yerinden kalktı, yanıma geldi, bir kolunu uzatarak omzuna doladı.
1. isim , isim , isim , isim , Dolanarak giden, dönerek uzanan yolun kıvrıntısı
1. Bu yolun dolambaçları çoktur.
1. Bu yolun dolambaçları çoktur.
2. anatomi , anatomi , anatomi , anatomi , İç kulak
3. halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , halk ağzında , Başlık
1. Atımı bağladım darağacına / Perçemim dolaştı dolambacıma
1. Atımı bağladım darağacına / Perçemim dolaştı dolambacıma
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Dolambacı olan
1. Sedyeyle apartmanın dar, dolambaçlı merdivenlerinden çıkarmaya çalışıyorlar.
1. Sedyeyle apartmanın dar, dolambaçlı merdivenlerinden çıkarmaya çalışıyorlar.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , İçinden zor çıkılır, çapraşık
1. Müessesesinin epeyce karışık ve dolambaçlı işleri içinde bunalmış kalmış.
1. Müessesesinin epeyce karışık ve dolambaçlı işleri içinde bunalmış kalmış.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Dolambacı olmayan
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Açık, doğrudan doğruya olan
1. Dolambaçsız anlatım.
1. Dolambaçsız anlatım.
1. isim , isim , mineraloji , mineraloji , isim , isim , mineraloji , mineraloji , Mineralleri gözle görülebilen, benekli ve yeşilimtırak renkli gabro ile bazalt arası püskürük kütle
1. -i , -i , -i , -i , Dolandırma ihtimali veya imkânı bulunmak
2. Dolandırmayı becermek
1. isim , isim , isim , isim , Birini aldatarak mal veya parasını alan kimse, ayyar, tokatçı
1. Tükürük müfettişi meğer meşhur bir dolandırıcı imiş.
1. Tükürük müfettişi meğer meşhur bir dolandırıcı imiş.
1. isim , isim , isim , isim , Dolandırıcı olma durumu, ayyarlık
1. Bankaları büyük mikyasta kurulan dolandırıcılık dolabı sanırdı.
1. Bankaları büyük mikyasta kurulan dolandırıcılık dolabı sanırdı.
2. Dolandırıcının yaptığı iş